tagging release
[dasher.git] / trunk / Data / training / training_turkish_TR.txt
blobf4cea10de95ad4d577bbe3244ef5a820a47a0177
1 İki karpuzun bir koltukta taşınması; karpuzlar için, koltuk için olduğundan daha zararlıdır, sanırım. Ancak, bazı büyük veya dev cinslerin yavruları neredeyse iki yaşına gelene kadar büyümüş sayılmazlar. Bir köpek yavrusunun sağlıklı büyüdüğü güçlü kemikleri ve dişlerinden, bedensel işlevlerinin iyi gelişmesinden, parlak gözlerinden ve zengin tüylerinden anlaşılır. Yavru köpeğinizin yaşamındaki ilk iki senenin adale, kemik ve tüylerinin gelişmesi ve hastalıklara karşı direncin olması ile geçmektedir. Avrupa Birliği ağırlıklı olarak gelişmiş sanayi ülkelerinden oluşmaktadır. Bundan dolayı, üye ülkelerin enerji ihtiyaçları da her geçen gün biraz daha artmaktadır. AB ülkelerinin enerji tüketiminin önemli bir bölümü, ağırlıklı olarak ulaşım ve endüstri alanlarında görülmektedir. Avrupa Birliği hâlihazırda enerji ihtiyacının %50'sini ithal etmektedir. Gerekli önlemler alınmadığı takdirde bu oranın 2020 ve 2030 tarihleri arasında %70'e çıkacağı tahmin edilmektedir. Şimdi, böyle bir metinde niye bu kadar Avrupa, niye bu kadar nükleer diye düşünüyorsanız; emin olun ben de bilmiyorum. Belki, yaşamın da kaotik olmasındandır. Kim bilir! Dışarıya olan bu bağımlılık, AB'yi diğer ülkelere daha bağımlı hale getirecektir, bu durum da haliyle AB ülkeleri için endişe kaynağı teşkil etmektedir. Enerji ithalatının genel ithalat içindeki payı ise %6'dır.  Avrupa Birliği ihtiyaç duyduğu petrolün %40'ını  Ortadoğu ülkelerinden ve doğalgazın da %40'ını  Rusya'dan ithal etmektedir. Ortadoğu ülkeleri ve Rusya ile ilişkilerin kötüleşmesi durumunda, AB'ye olan enerji akışı kesilecek ve AB'nin önemli bir enerji açığı ile karşı karşıya kalacaktır. AB ülkelerinin enerji konusunda önemli derecede dışa bağımlı olması birliğin yumuşak karnını oluşturmaktadır. Hamilelikte maden suyu içilir mi? Hamilelik, beslenmeye özellikle dikkat edilmesi gereken bir dönem. İnsan vücudu, bebeği besleyebilmek ve gelişmesini sağlamak için, normalden daha fazla gıda, sıvı, mineral ve vitaminlere ihtiyaç duyar. Bu katkıyı doğal yoldan sağlayabilmek için, hamilelikte düzenli olarak maden suyu tüketimi tavsiye edilir. Körfez Savaşı esnasında petrol fiyatlarındaki aşırı yükselme de bunu açıkça kanıtlamıştır. Birliğin enerji ihtiyacının karşılanmasında ham petrol ve petrol ürünleri önemli yer tutmaktadır. Gelecekteki muhtemel enerji krizlerini önlemek için, tüm üye ülkeler gerekli miktarda ham petrol ve işlenmiş petrolü depolamak zorundadır. Direktifler, üye ülkelerin stoklama yapmaları konusunda sıkı denetimler yapmaktadır. AB'nin sınırları içersinde yer alan tüm üyeler 90  gün yetecek şekilde yeterli stok bulundurmak zorundadırlar. (Bu süre 2007'de 120 güne çıkarılacaktır). Ülkelerin mevcut stoklarını takip eden ve bunları konseye rapor eden bir de Komisyon bulunmaktadır. Şimdi burada veya bir sonraki cümle bittikten sonra biraz durup düşünelim. Sonra, yola devam edelim. Kısacası Avrupa Birliği muhtemel bir enerji krizinden oldukça endişe etmekte ve bu gibi durumlarda zor duruma düşmemek için işi baştan sıkı tutmaktadır. Hatta ilerde, enerji güvenliği ve daha rahat günler için nükleer, güneş, rüzgâr ve biyoenerji gibi alternatif enerji projelerini devreye sokmaya çalışmaktadır. İlçenin simgesi konumundaki tavuk heykeli, kuş gribine önlem amacıyla başlatılan temizlik çalışmaları kapsamında, hortumla yıkandı. Burada faaliyet gösteren tavukçuluk yetkilileri, yaptıkları açıklamada, ilçede bugüne kadar kuş gribi virüsüne rastlanmadığını bildirdiler. Temizlik çalışmaları çerçevesinde bakıma alınan 2.5 metre boyunda, 1.5 metre enindeki tavuk heykeli, yetkililer tarafından hortumla yıkandı. Kuş gribinin tavukçuluk sektörünü olumsuz yönde etkilediğini belirten yetkililer, "Bu hastalık sektör olarak hepimizi etkiledi. Satışlarımız durma noktasına geldi. Biz de simge konumundaki bu heykeli temizleyerek, konuya gösterdiğimiz hassasiyeti vurgulamaya çalıştık" dediler. Yetkililer, tavukçuluk sektöründeki birçok firmayı bünyesinde barındıran kentte bugüne kadar kuş gribi virüsüne rastlanmadığını, ancak bölge halkı ve özel sektörün hastalıktan korunmak için yoğun çaba harcadığını kaydettiler. Nükleer enerji ve nükleer enerji projeleri, AB ekonomisi için zararlı olan enerji krizlerinin önlenmesi açısından hayati önem taşımaktadır. Bu yaşıma geldim, hala Don Kişot mu doğru Don Hiyote mi karar veremedim. Aslan Asker Şvayk'ın da aslında Şveyk olması gerektiğini bilir miydiniz? Tarihin her safhasında olduğu gibi bugün de,  AB ülkeleri "ulusal bağımsızlıklarına" çok önem vermektedirler ve başka ülkelere bağımlı olmak istememektedirler. Bundan dolayı bazı Avrupa ülkeleri Ortadoğu ve Rusya'ya bağımlı olmak yerine bu eksikliği nükleer enerji ile telafi etmekten yanadırlar. Fakat ülkeler arasında henüz bir konsensüs oluşmuş değildir. Bazı ülkeler önemli derecede nükleer enerjiye bağımlı iken bazı ülkeler ise nükleer enerji kullanımını tamamen reddetmektedirler. AB ülkelerin toplam enerji üretimlerindeki nükleer enerji payının oranları ise şu şekildedir: Fransa (%74,8), İsveç (%46,1), Almanya (%30), Finlandiya (%29,4), İspanya (%27,9) ve İngiltere (%25,1) . Bunun yanında, Avusturya, Belçika, Danimarka, Yunanistan, İrlanda, İtalya, Lüksemburg, Norveç ve Portekiz nükleer enerji kullanımına karşıdır ya da en azından nükleer enerji politikalarını desteklememektedirler. Nükleer Enerji Nedir? Kulakta olanlarda otitis media benzeri klinik ve polipoid kitle oluşumu görülür. Bu tümör için tam cerrahi çıkarım çok önemli ancak çok zordur.  Bazen kemoterapi ve RT primer tedavi olarak kullanılır. Çocuklarda ve göz çevresinde görülenlerde prognoz daha iyi olmaktadır. Uzun tedavi sonrası, seçici olarak indiferansiye hücreler ortadan kalktığı için, nüks ve metastazlarda diferansiasyon veya matürasyon bulguları görülebilmektedir. Lenf düğümü metastazı yapabilirler. Beyin-omurilik sıvısına yayılım görülebilir. Atom çekirdeğini etkileyen süreçler sonucunda önemli miktarda enerjinin açığa çıkmasıdır. Nükleer enerji, atomların katılmasıyla gelişen öteki süreçlere, örneğin yalnızca yörüngedeki elektronların etkileşimiyle gerçekleşen kimyasal tepkimelere ilişkin enerjiden farklıdır. Nükleer enerji elde etmenin bir yolu, atom çekirdeğinin reaktörde, denetimli biçimde bölünmesidir (fizyon). Bütün bu kopuk ve saçma metinler bir yana; insan, gayretlerinin bir işe yaramasını istiyor. Bir başka yöntem de 1980'lerin başlarında uygulanmaya başlayan çekirdek kaynaşmasıdır (füzyon). Hem çekirdek kaynaşması, hem de çekirdek bölünmesi yoluyla nükleer enerji patlamalı biçimde açığa çıkabilir. Bu zararlı maddelerin yüzde 90'ı kullanıldıktan altı saat sonra havaya karışıyor. Dolayısıyla ormanların olumu, ve oluyorlar. ilk kullanıldığında tarımda yeni bir reform ve mucize gibi görülmüştü. Ancak daha sonra tam bir felaket oldu. Pestisidlerin kullanımı sonucunda daha önce hiç bilinmeyen ve şu anda mücadelesi güç olan çeşitler görülünceye kadar bu mucize aldatmacası devam etti. Tarımda kullanılan pestisidler zincirleme bir felaketi beraberinde getiriyor. Örneğin, azot ve gübrelemede bitki, ihtiyacı olan azotu aldıktan sonra geride kalan taban suyuna nitrat formunda karışıyor. Ürün hasat edildikten sonra nitrat nitrite dönüşerek canlı bünyesinde nitrozaminlere dönüşüyor ve bu da kansere yol açıyor. işte bu nedenle herhangi bir kimyasal ilaçlama, suni gübre ve hormon kullanılmadan yapılan tarım ancak topraktan bitkilere, hayvanlara ve insanlara uzanan doğal döngünün sağlıklı işlemesini sağlayabiliyor. Ekolojik tarımın doğuşu. Böceklerin de canı var. Tarım da onları hırpalamadan yapılmalı.  Toprağı, hayvanları, bitkileri, böcekleri ve insanları bir bütün olarak kabul eden ve doğal dengeyi bozmadan tarım yapmayı amaçlayan ekolojik tarım metodu 1920'lerde doğdu. Ekolojik tarımın ana prensibi doğayla uyumdu. Bu tarım metodunda aynı zamanda daha az enerji kullanılıyor ve tarımsal işletmelerin kendi kendine yetmesi esas alınıyor. Ekolojik farımda kolay çözünen mineraller yerine, özenli bakım, işletmenin kendi gübrelerinden (kompost, yarı sıvı hayvan gübresi) yararlanma, toprağı özenli işleme, yeşil gübreleme, çeşitli türlerin ekimi ve toprağı devamlı örtülü tutmak yeterli oluyor. Doğal döngünün sağlıklı islemesi için, kimyasal maddelerin ve suni gübrelerin yerim, dayanıklı, sağlıklı çeşitlerin, çevreye uygun türlerin seçimi, toprak sağlığını ve bitkinin direncini, bitki ekstratlarından elde edilmiş koruyucu ürünlerle muhafaza etme ve artırma yöntemleri alıyor. Günümüzde nükleer enerji kullanımı genellikle gelişmiş ülkeler tarafından tercih edilmektedir. Nükleer enerji santrallerinin inşasında ve işletilmesinde ileri teknolojiye, iyi yetişmiş uzmanlara ve önemli miktarda sermayeye ihtiyaç duyulmaktadır. Nükleer santraller hidroelektrik santrallere göre daha verimli ve kazançlı olsa da, doğa için oldukça tehlikelidir. Örneğin nükleer atıkların nakli ve yeniden işlenmesi, nükleer enerji konusundaki önemli çekinceleri de beraberinde getirmektedir. AB'ye 10 yeni üyenin katılmasından sonra bu iki konu daha çok gündeme gelmeye başlamıştır. Bugün bazı Avrupa Birliği üyeleri önemli ölçü de nükleer enerjiye bağımlı iken, diğerleri başka alternatif enerji kaynaklarını tercih etmektedirler. Nükleer enerji santrallerinin kurulmasında, Avrupa Atom Enerjisi Topluluğu çerçevesinde, bazı kurumlar bir takım sorumluluklar üstlenmektedir. Örneğin, "radyo aktif maddelerin sızıntı yapmasının engellenmesi", "insan sağlığı için gerekli önlemlerin alınması" ve "yüksek güvenlik önlemleri" gibi bir takım maddeler üye ülkeler tarafından kabul edilen genel ilkelerdir. Avrupa Birliği içerisinde, nükleer güvenliği sağlamakla kalmaz bunun yanında, AB dışında da nükleer güvenlik alanlarının oluşturulmasını teşvik eder. Pazardan alınan domateslerin çürük çıkmasına nasıl üzüldüyseniz, saçını taramayan gençlerin içine düştükleri duruma da öyle üzülmeniz gerekmez mi? Davranışsal belirtilerin tedavisi ise psikotrop ilaçların kullanımı ile yapılmaktadır. Demanslı hastalar oldukça düşkündürler ve ilaçların yan etkilerine duyarlıdırlar. Bu nedenle psikotrop ilaçların kullanımı adeta bir sanat haline gelmektedir. Burada en önemli sorun, psikiyatrist olmayan hekimlerin bu ilaçları kullanmada daha az deneyimli olmalarına karşın, onları yaygın biçimde kullanmalarıdır. Dozların düşük olması reçetedeki ilaç sayısının olabildiğince düşük olması ana ilkedir. İlaçların yan etkileri ve ilaç etkileşimleri dikkatlice izlenmelidir. Demanslı hastaların evde bakımı genellikle yakınların minimal yardımları ile başlar, yük çok ağır gelince ekonomik olarak var ise bir bakıcı tutmak gündeme gelir ya da iyi denetimli huzurevi aranır. Ülkemizde bulunan huzurevlerinin çoğu ciddi davranışsal belirtileri bulunan demanslılara bakacak kapasitede değildir. Ülkemizde adeta bir hastane gibi çalışan bakımevlerinin eksikliği duyulmaktadır. Elbette ki bu devlete ciddi bir ekonomik kaynak ayırmasını gerektiren bir yatırım olacaktır. Böyle bir organizasyon sağlanmadıkça da demanslı hastalara tam bakım veriyoruz iddiasını ortaya atmak doğru değildir. Sağlık yönetiminden bu yönde girişimler beklemekteyiz. Bir gün ülkemizde de demansın popüler bir konu haline gelmesi yaşlı politikacıların sayısının artmasına bağlı olarak mümkün olabilir. Bilindiği gibi konuyla ilgili toplum desteği ABD'de Ronald Reagan'ın Alzheimer hastalığına yakalanması ile artmıştır. Avrupa Atom Enerji Topluluğu, 1957 yılında Roma Anlaşmasının imzalanmasıyla kurulmuştur. Bu anlaşma Avrupa Birliği'nin kurucu anlaşmalarından bir tanesidir. genel görevi nükleer teknolojinin geliştirilmesini sağlamak ve güvenli bir şekilde tüm insanlığın bundan faydalanmasını sağlamaktır. Kurum, nükleer materyallerin askeri amaçlar için kullanılmasını engellemeye çalışır ve sadece barışçıl amaçlar için kullanılmasına müsaade eder. Hormon ve antibiyotikler gibi ilave yem alımından vazgeçiliyor. Yerine çok çeşitli hayvan yetiştirilerek hayvanların istediği koşullar sağlanıyor
2 Asıl amacı, nükleer araştırmaların sadece barışçıl amaçlar için yapılmasını teşvik etmek ve nükleer teknoloji bilgisinin kontrolsüz yayılmasını engellemektir. Bu ilaveten başka sorumluluklar da üstlenir. Mesela işçilerin sağlıklarını korumak için güvenlik standartlarını belirler ve bunların uygulanıp uygulanmadığını denetler. Örneğin 96/92 sayılı direktif işçilerin sağlığı ile ilgili en basit standartları belirler. Kenarda Funda, ileride Duru bir su ve Deniz. Peki, ben neredeyim? Kurum kullanılan nükleer atıkların takibine büyük önem verir. Örneğin, üye ülkeler sahip oldukları radyoaktif maddelerin ellerinden çıkarılması esnasında komisyonu bilgilendirmek zorundadırlar. Biliniz ki yavru köpeğinizin dünyasının merkezi mamasıdır. Köpeğinizin hayatının uzunluğu ve güzelliği üç ana faktöre bağlı bulunmaktadır: Kalıtımsal dayanıklılık, hastalıklara karşı direnç dahil olmak üzere genetik unsurlar, beslenme ve bakım. Genetik unsurlar yaratılıştan kaynaklanırlar. Doğru beslenme ise yavru köpeğinizi büyümesinde ihtiyacı olan tam ve dengeli beslenme sağlayan bir mama ile beslerseniz elde edilmiş olur. Üçüncü faktör olan bakım ise yalnız sizin verebileceğiniz terbiye ve sevgi çerçevesinde gerçekleşir. Bebeklik döneminde yavru bir köpek ana sütünden, mikroplardan koruyucu faktörleri alır. Yavru köpek sütten kesilince bu tabii direnç azalır ve iki hafta içinde yok olur. Bu miktar yavru köpek 16 haftalık olunca yetişkinlerin 2 misli seviyesine düşer. Köpek yavrularının gıda gereksinimlerinin yetişkin köpekler seviyesine inmesi cinslerine göre değişik zamanlarda olur. Bir çok köpek cinsi büyümesini yaklaşık bir yıl içinde tamamlarlar. Ben seni ellerin olasın diye mi sevdim? Satıcının en önemli sermayesi müşteri bilgisidir. Satışın sermayesi semineri, müşteri odaklı çalışma prensibini benimseyen satıcılara şirketin entelektüel sermayesini  müşterinin işinde başarılı olabilmesi için terzi şeklinde uyarlayarak çözüm üretmesini göstermektedir. Müşteri ile satıcının kesiştiği noktalar, müşteriyi memnun etmenin yolları, uygulamalı ve birlikte tartışarak firma özeli örnekler ortaya çıkartılarak,  şirket ve şirket müşterilerinin sürekliliğini ve karlılığını sürdürmek üzere hazırlanmış bir eğitim programıdır. Birçok değişik cins üzerinde yapılan araştırmalara dayanarak beslenme uzmanları yavru köpeklerin büyüme ve gelişme çağında ihtiyaçları olan kalsiyum ve fosforun yanında proteini temin eden amino asitlerin dengeli biçim ve miktarda sağlanması için gerekli gıdaları içeren yavru köpek mamaları geliştirmişlerdir. Bir mamayı kullanırken buna ayrıca ekleyebileceğiniz şey sevgi olabilir. İşte bu yüzden gerçekleşmiyor istediklerin. Yavru köpeğinizin mama ve su kaplarını ayak altından ve gürültüden uzak ama doldurmasını da unutmayacağınız bir yere koyunuz. Eğer gerçek bir köpek sever iseniz elbette unutmazsınız. Yavru köpeğinizin mama ve su kapları için bir yer seçtikten sonra o yeri değiştirmeyiniz. Sen neymişsin be abi! Taze ve temiz su her zaman bulunmalıdır. Su kabını devamlı olarak çalkalayınız ve siliniz, içme suyunu her gün değiştiriniz, ve mama kabını her gün temizlemeyi unutmayınız. Önce yavru köpeğinize ne kadar isterse o kadar mamayı veriniz ancak sadece düzenli mama vakitlerinde. Düzgün mama yeme alışkanlığı ve bunun saatlere bağlanması bir köpeğin evcilleştirilmesinde çok önemlidir. Yavru köpeğinizin mamasını başlangıçta biraz ıslatmak isteyebilirsiniz. Çocukların günde iki kez diş fırçalamalarını sağlayabilmenin yolunu bulan varsa, lütfen söylesin. Bu ufak ve cinsi küçük yavrular için mama yenmesini kolaylaştırır. Yavru köpeğiniz büyüdükçe kuru mama vermeye başlayana kadar eklediğiniz suyu yavaş yavaş azaltabilirsiniz. 6 aylık olmasından sonra tam olgunlaşana kadar günde iki kez hep aynı zamanlarda mama vermelisiniz. Çocuklar çikolataya bayılır. Ya büyükler? Yavruya bir günde vereceğiniz kuru mama miktarı paketin üstünde yaş ve cinslere göre belirtilmektedir. Kuru mamalar büyümekte olan köpek yavrularına tam ve dengeli beslenme sağlamaktadır. Avrupa, Asya, Afrika, ve daha başka kıtalar... Mamasını ıslatılmış olarak verseniz dahi her zaman su kabında temiz ve taze suyunu vermeyi unutmayınız. Yeni yavru köpeğinizin beslenmesi konusundaki sorularınıza veteriner hekiminiz cevap verebilir. Beslenme kuralları içinde yapılması gereken, hiç ve katiyen yapılmaması gereken şeyler: Köpekler uzun yılar bilinen gelişmeden sonra, aslında etçil olmakla birlikte bugün az yada çok her şeyi yiyebilen bir hayvan olarak görülmektedir. Fakat bu, köpek tüm artıkları silip süpüren bir çöp sepeti demek değildir. Köpeğinize hiç bir zaman kolay parçalayabileceği boyutlardaki kemikleri (tavuk kemiği, pirzola kemiği, kılçıklı balık v.b.) yedirmeyiniz. Bunlar boğazına takılabilir, mide ve barsak çeperinde delinmeye, tıkanmaya neden olabilirler. Aslında, bu senin de suçun değil. Tüm sektörler, firmalar ve kişiler için her ölçekteki pazarda başarılı olmak ve mevcudiyeti sürdürmek için gerektiği, her ne yapıyorsanız yapın, satacak veya sunacak bir şeyiniz olduğu sürece önemli olduğu, uygulamanın size, kurumunuza, sektörünüze ve ülkemize olumlu katkıda bulunacağı, müşteri ile olan iletişiminizi, ilişkinizi güçlendireceği ve sonuçta fayda sağlayacağı bir gerçektir. Ayrıca, müşteri ile olan ilişkinizde zaman ve mekana bağlı olmadığınızı, bir araç değil amaç olarak görülmesi gerektiği, ciddi bir halkla ilişkiler çalışmasını da beraberinde getirdiği ve özellikle araçların değil felsefesinin başarıyı beraberinde getireceğini de bilmek, unutmamak gerekiyor. Uygulamamakla kalmayıp, reddedenlerden iseniz yani " hiçbir işe yaramaz" ve/veya  "eğer işe yarayan faydalı bir şey olsaydı biz uygulardık", "gelip geçici bir heves", "Şu dedikleri şeyi yapmıyoruz ama bakın şirketi ne güzel yönetiyoruz ne kadar başarılıyız", "Kriz dönemi geçsin başlarız", vb gibi düşüncelere prim veriyorsanız bence fikrinizi değiştirmeniz sizin ve kurumunuzun yararına olacak. Bağırsaklarınız bozuksa, bir süre meyva sebzeden uzak durmanızda ve pirinç veya patates yemenizde yarar olabilir. Bol su içmek de önemli. Çünkü müşteriyi karşınıza alarak, taleplerini dikkate almayarak ve müşteri merkezli olmayarak asla başarılı olamazsınız. Aksi halde, özellikle kriz dönemlerinde belki pazarda kalabilirsiniz, ama yaşayacağınız acı tecrübeler kurumunuzun geleceğinde onarılması oldukça zor bazen de imkansız  hasarlara neden olabilir. Açıkta satılan yiyecekler sağlıksızdır. Temeli ve taşıyıcı kolonları hasar görmüş, köhne, terk edilmiş adeta dokunsanız yıkılacak durumdaki eski yapıları, film stüdyolarındaki sadece ön yüzü olan ve yapay rüzgara dahi dayanamayan dekorları düşünün, şirketinizin böyle olmasını ister misiniz? Zannederim hoşunuza gitmedi. Varoluş nedeniniz, enerjiniz olan müşterinizin olmaması şirketinizi işte böyle hayalet bir yapıya dönüştürür. Örneği sanal yapılar olarak vermememin nedeni sanal gerçeklikten söz edilebileceği, yani söz konusu yapının sanal dünyada gerçek olduğu oysa örnekteki tür firmaların ise gerçek dünyada sadece ilk fırtınada, krizde yıkılana kadar gölge yaptığıdır. Kriz dönemlerinde firmanızı test edin, müşterisiz ne kadar ayakta durabileceğinize bakın. Örneğin içinde bulunduğumuz kriz döneminde müşterinin taleplerini, şikayetlerini, önerilerini dikkate almayın. Bakalım ne olacak ? Bu fikir hoşunuza gitmediyse firmanızın geleceği için bu yazıda bahsedilenleri ve konusundaki diğer olumlu önerileri dikkate alın aksi halde belki de bu kriz firmanızın gördüğü son kriz olabilir. Felsefesine sırtınızı döner ve uygulamazsanız başarılı olamazsınız düşünceme katılmayabilirsiniz, bu durumda konusundaki başka yazıları da okumanızı isterim. Çünkü bu tür düşüncelerle başka yazılarda da karşılaşacaksınız. Felsefesini anlatan eğitimcilerimizi, uzmanlarımızı ve danışmanlarımızı seminer, sempozyum ve konferanslara katılarak dinlemeyi ihmal etmemeniz kurumunuzun yararına olacaktır. Ak akçe kara gün içindir ve sakla samanı gelir zamanı. Unutmadan, kurumunuzun geleceğinin sizin geleceğiniz olduğunu ve müşterinizin maaşınız ödeyen gerçek patronunuz  olduğunu hatırlamakta yarar var. Genel yanılgının aksine günümüze özgüdür. Köpeğinize sofra artıkları yedirmeyiniz. Bunun sonucunda açgözlü bir hayvan olur çıkar. Sofra artıkları genellikle yüksek kalorili şeyler olduklarından bunlar kabızlığa ve şişmanlığa neden olabilirler. Yemek artıkları, yağlı, salçalı, baharatlı yiyeceklerdir, bu gıdalar köpek midesi için güç hazmedilir besinlerdir. Aynı zamanda Karaciğer ve böbrek bozukluklarına neden olurlar. Baklagiller çok gaz yaptıkları için köpek midesi için uygun değildir. Tatlı yiyecekler köpekler tarafından sevilerek yenilir, ama bunlar yalnız köpeğinizin dişlerini bozmakla kalmaz sindirim sistemine de kötü etki yapar. Ispanak oligo elementleri içermesine karşın kalsiyum metabolizmasını negatif yönde etkiler. Yumurta beyazı çiğ olarak verilmemelidir. Yavru köpeğinizin midesi yukarıdan ona baktığınız zaman sarkık olmamalı ve kaburga kemiklerini derisinin üstünden hissedebilmelisiniz. Asla yavru köpeğinizi yemek masasından beslemeyiniz. Başkalarının da bunu yapmasına izin vermeyiniz. Bu dilenme denilen bir problemin başlangıcı olacaktır. Eşek biraz daha küçük olsa, evde beslemek için köpekten daha uygun olabilirdi. Yavru köpek halindeyken tatlı bir bela gibi ama büyüdükten sonra tam bir edepsizliğe dönüşecek ve sizi rahatsız edecek bir durumdur. Hiç kimse bir köpeğin masa başında sızlanıp patileri ile tırmalayıp yemek dilenmesinden hoşlanmaz. Yavru köpeğinizi belli maması ile belli zamanda yeri belli olan kendi kabından başka hiçbir yerde ve şekilde beslememek gibi bir kural koyunuz. Masa artıkları lütfen hiç olmasın. Anne, arkadaşım bana köftehor dedi; bu kötü bir şey mi? Yavru köpeğinizin rejimini veteriner hekiminiz istemedikçe değiştirmeyiniz ki beslenme dengesi bozulmasın. Yavru köpeğinize yemek arası bazı yiyecekler vermeyiniz. AB içinde yapılan nükleer enerjinin geliştirilmesine yönelik yatırımları ve programları destekler. Nükleer enerjinin makul, akılcı ve barışçıl amaçlar için kullanımı tarafından desteklenmektedir. Üye ülkelerin tümü nükleer güce sahip olabilme konusunda eşit haklara sahiptirler.  Cici köpek olduğu zamanlarda ufak bir mükafat verilebilir ancak bu insan yemeği olmamalıdır. Ülkeler istediği takdirde nükleer yakıt sağlayabilirler. Üyeler arasında "imtiyazlı" üye diye bir şey yoktur. Kurumun işleyişi nükleer materyallerin güvenliğini sağlamaya yöneliktir. Nükleer materyallerin askeri amaçlar için kullanılmaması için sıkı güvenlik önlemleri uygulanmaktadır. Sanki benim mor sümbüllü bağım var! Örneğin bu gözlemler 300 kişilik bir müfettiş grubu tarafından yapılmaktadır. Müfettişler geniş yetkilerle donatılmışlardır, istedikleri zaman istedikleri yere, bilgiye ve kişilere ulaşabilmektedirler. Politikaları birbiriyle uyumludur ve paralellik arz eder.  Komisyon anlaşmaları görüştükten sonra Konsey tarafından yayımlanan direktifler doğrultusunda karara bağlar. Anlaşmaların sonuçlanması ise Komisyonun onayına bağlıdır. Bugün Amerika, Avustralya ve Kanada gibi ülkelerle nükleer alanda yapılan işbirliği bu anlaşmalarla yürütülmektedir.  Fakat günümüzde, nükleer santrallerin güvenliği, radyoaktif atıkların depolanması ve nükleer teknolojinin yayılması giderek önem kazanan konular haline gelmektedir. Neden böyle olduğunu hiç düşündünüz mü? Tuzlayayım da kokma! Aydınların bir kesimi küreselleşme ve bilişim toplumunu kavrayıp ona göre davranmak yerine her duydukları moda kavrama sımsıkı sarılırken, diğer kesimi de küreselleşmeyi sadece yeni emperyalizm olarak görüp ona tepki üretmekten öteye gitmemektedir. Bu nedenle ülkeyi bilişim toplumuna taşıyacak reform ve yeniden yapılanma çalışmalarında ciddi adımlar atılmamaktadır. Türkiye de insanlar adeta uyur gezer durumdalar. Ani bir şokla hepimizin uyanması, ayılması ve yeni Kurtuluş Savaşı motivasyonu ile bilişim çağına ve bilişim toplumuna geçiş seferberliği başlatılmalıdır. Çözümün temelinde çok ayrıntılı ve bilinçli bir planlama ile ince stratejiler yatmaktadır. Kendi halinde bırakılmış bir ortamda, bilişim toplumunun; dünya görüşü, bakış açısı, yapıları, yöntemleri, amaçları, vizyonları ve araçları bilinmeden bilişim topluluğuna geçiş mümkün değildir. Bilişim topluluğuna geçiş bilinçli, programlı, planlı, amaçlı, karar ve uygulamalara bağlıdır. Ancak Türkiye'de şu anda bilişim toplumuna geçişin düşünsel temelleri yeterli olgunlukta değildir. Sanayileşme sürecini tamamlamadığı, modernleşemediği için ve bu toplumun birikimine tam anlamıyla sahip olmadığı gibi daha ileri bir aşamanın ön koşulu olabilecek ortamda yok, yenilik yaratmaya yönlendirici ortam ise henüz oluşmamıştır. Kendi akışına bırakılmış bir toplumsal gelişme süreci içinde Türkiye'nin bilişim toplumuna geçiş şansı bulunmuyor. Zaten politik istikrarsızlık, toplumsal enerjinin kısa dönemle günlük sorunlarla uğraşmasına yol açıyor. Oysa bilişim toplumuna geçiş uzun dönemli bakış açıları ve planlama ve uygulama içinde geleceğin toplum yapısını yaratmaya yöneliktir. Bu koşullarda Türkiye potansiyelini günlük işlere, zamanını da boşa harcıyor. Komşu koşunun külüne muhtaç. Bütün bu olumsuzluklara rağmen Türkiye bilişim toplumuna geçebilir mi? Belli koşulları yerine getirebilirse ancak o zaman geçebilir. Peki bunun yolu nedir ve nasıl olabilir? Bilişim toplumuna geçiş için; geçmiş değil gelecek önemlidir. Bilişim toplumunda temel üretim faktörü bilişim olurken, kalkınma sürecinin içeriği ve bu nedenle kalkınma stratejileri değişmek durumunda kalmıştır. Artık ülkelerin birbiri karşısında üstünlük sağlaması kıt olan sermaye birikimine dayanmıyor. Bilişim toplumunda zenginliğin kaynağı, bilgi üretmeye yönelik yeniliklerdir. Yenilik ve bilgi için sınır yoktur. Bilişim toplumunun gelişme stratejisi gelişme stratejisi olarak gündeme geliyor. Yenilikçi strateji değişimi ve yeniden yapılanmaya yöneliktir. Bu da yapısal değişimler ve reformları gerektiriyor. Türkiye için yenilikçi strateji, hızla bilişim toplumuna geçiş sağlayacak, eski toplumsal yapıları yenileyecek reformlar ile yenilikleri üretecek birimleri oluşturmasından geçiyor. İşsizlik başa bela. 1991 yılında Sovyetler Birliği'nin yıkılmasıyla hem Doğu Avrupa'da hem de Orta Asya'da bir takım yeni devletler ortaya çıkmıştır. Avrupa Birliği'nde her yıl ortalama 40 bin metreküp radyo aktif atık ortaya çıkar. Bu oran yeni üyelerin birliğe girmesiyle daha da artacaktır. Avrupa Birliği radyoaktif maddelerin güvenli ve uzun süreli saklanabilmesi için gerekli olan araştırma ve geliştirmeye önemli miktarda fon ayırmaktadır. Örneğin 6. Araştırma Programında, nükleer atık, radyasyon ve nükleer güvenlik konuları için yaklaşık olarak 150 milyon Euroluk bütçe ayırmıştır. Radyoaktif maddeler için en güvenli ve en uygun saklama alanları granit, tuz ve kil gibi jeolojik yönden sabit havuzların olduğu yerlerdir. Hangi faaliyetler sonucunda radyo aktif maddeler ortaya çıkar? Üç başlık altında toplamak gerekirse, bunlar: Araştırma reaktörlerinin faaliyetleri. Nükleer enerji ile elektrik üretimi. Radyasyonun ve radyoaktif maddelerin tıp, tarım ve endüstri alanlarında kullanılması. AB politika olarak nükleer atıkların yönetilmesini sağlayacak finansal desteğin garanti edilmesine çalışır. Buna ek olarak, kullanılmış nükleer yakıtın ve radyoaktif atıkların yönetimi için gerekli olan yasama, düzenleme ve yönetimle ilgili gerekli önlemlerin alınmasına çalışır. Aramızda gizli bir işbirliği olmalı mı? Radyoaktif Maddelerin Transferinin Kontrol ve Denetimi. Radyoaktif maddelerin güvenli bir şekilde nakledilmesi ve yine güvenli bir yerde saklanması gerekmektedir. Euroatom Anlaşması toplumun genelini ve çevreyi koruyacak güvenlik standartlarını belirlemiştir ve bunların uygulanmasını sağlar. 1986 yılındaki Çernobil faciasından sonra, üye ülkelerdeki nükleer tesislerin güvenliğiyle de ilgilenme gereği duymuştur. Birliğin genişleme süreci de 25 üye ülke arasında nükleer güvenliği sağlama konusundaki işbirliğini daha önemli hale getirmektedir. Bu işbirliğinin gerçekleşmesi için de eski üyelerle, yeni üyeler arasındaki yasalar bazındaki farklılıkları gidermeye çalışmaktadır. Üye ülkeler arasındaki koordinasyonu ve işbirliğini sağlamak için her ülke kendi "güvenlik kurumunu" kurmalı ve bu kurumun tamamen bağımsız hareket etmesine izin vermelidir. Tüm üye ülkeler, bireyleri ve doğayı "iyonlaştırıcı radyasyonun" etkisinden korumak için nükleer tesislerde gerekli tedbirleri almak zorundadırlar. Diğer bir görevi ise, kazaların olmaması için gerekli önlemleri almak ve kazalar olduğunda ise etkilerini en aza indirecek tedbirleri önceden almaktır. Radyoaktif atıkların ve kullanılmış yakıtın uzun dönemli idaresi üye devletler tarafından sağlanacaktır. Üye devletlerden bir tanesi nükleer tesis inşa etmek istediğinde gerekli sorumluluğu üzerine almak zorundadır. Üye devletlerin sorumlulukları şunlardır: Genel güvenlik standartlarını yerine getirmek. Bugün bu program Orta ve Doğu Avrupa'nın 10 ülkesini kapsamaktadır. Bu ülkeler Bulgaristan, Çek Cumhuriyeti, Estonya, Macaristan, Litvanya, Letonya, Polonya, Slovakya, Slovenya ve Romanya'dır. Bu ülkelerden başka Kıbrıs, Malta ve Türkiye de katılım öncesi fonlarından yararlanmaktadır. Bunlara ek olarak, Arnavutluk, Bosna-Hersek ve Makedonya da programdan faydalanmaktadır. Avrupa Yeniden Yapılanma ve Kalkınma Bankası nükleer güvenlik konularına önemli miktarda para ayırmaktadır. 1992 yılında Avrupa Birliği, SSCB sonrası yeni bağımsız olan devletlerinin, Orta ve Doğu Avrupa ülkelerinin üyelerinden oluşan NRWG kurulmuştur. Pazartesi gününden itibaren poyraz fırtınası ile birlikte, hava sıcaklığı, iç ve batı bölgelerde 8 ile 10 derece azalacak. Büyükşehirler beklenen dondurucu soğuklara hazırlanıyor. İstanbul Valisi yarın beklenen kar yağışıyla ilgili olarak tüm önlemlerin alındığını, 2 bini aşkın personelin 24 saat görev başında olacağını söyledi.İstanbul'da yarın kar yağışının başlayacağını ve sıcaklığın 8-10 derece düşeceğini belirten vali, tüm önlemlerin alındığını kaydetti. Bu grup daha sonra Litvanya, Slovakya ve Bulgaristan'daki yenilenmesi mümkün olmayan nükleer tesislerin kapatılmasına karar vermişlerdir. Bundan başka, Çernobil nükleer tesisindeki problemlerle uğraşmış ve 15 Aralık 2000 tarihinde kapatılmasına katkı sağlamıştır. Bundan başka Ukrayna, Slovakya ve Rusya'daki nükleer tesislerin güvenliğinin arttırılmasına çalışmaktadır. Daha çok Doğu Avrupa ve Orta Avrupa'daki problem oluşturan "nükleer atıkların yönetimine" ve "çevre problemine" odaklanmaktadır. Avrupa Birliği 1991-92 tarihleri arasında "nükleer güvenlik" politikası için 913 milyon Euro harcamıştır. Şu ana kadar 950 projenin finansmanı sağlanmış ve 450 proje devam etmekte ve 250 proje de hazırlık aşamasındadır. Avrupa Birliği, "nükleer tehdidin" önemini kavradığından ve Çernobil'dekine benzer kazalara sebebiyet vermemek için muazzam paralar ödemektedir. Programının genel amacı radyo aktif maddelerin AB içersinde güvenli dolaşımını sağlamak ve programında yer alan ülkeler arasındaki nükleer işbirliğini arttırarak nükleer tesislerin güvenliğini sağlamak. Programın üç temel amacı: Radyoaktif maddelerin Birlik içersindeki nakil işlemlerini gözden geçirmek, ülkelerinde korunma sistemlerinin geliştirilmesine yardım etmek, ülkeleri arasında endüstriyel işbirliğini teşvik etmek ve bu ülkelerin düzenleyici organları arasındaki eşgüdümü sağlayarak güvenlik konusunda yüksek standartları yakalamalarını sağlamak. Vali Güler, yoğun kar yağışı olan yerlerde araçlara zincir veya kar lastiği takılmasını, sürücülerin gerekli teçhizatı yanlarında bulundurmalarını istedi. Vali, "Kimse mecbur olmadıkça dışarı çıkmasın, şeklindeki bir haber amacını aşan bir ifade olur. Resmi makamlar böyle bir talepte bulunmadı" dedi. Vatandaşlardan mümkün olduğu kadar özel araçları yerine, toplu taşıma araçlarını kullanmalarını isteyen yetkililer, bu süreçte kentin doğalgaz, elektrik ve su sıkıntısı yaşamayacağını, konuyla ilgili ekiplerin 24 saat boyunca çalışacaklarını söyledi. Halen yurdun iç ve doğu kesimlerinde etkili olan soğuk ve yağışlı hava, Orta Karadeniz kıyıları, Doğu Karadeniz ve Doğu Anadolu'nun doğusunda kar yağışına neden olduktan sonra yurdu terk edecek. Pazartesi günü Balkanlar'dan gelecek yeni soğuk hava dalgası ise batı bölgelerde sıcaklığı 8-10 derece düşürecek. Yurdun kuzey, iç ve doğu kesimlerinde de yoğun kar yağışı görülecek. Özellikle Pazartesi gecesinden itibaren hafta ortasına kadar kuzey, iç ve doğu bölgelerde kuvvetli buzlanma ve don olayı görülecek. Diğer bir amaç ise muhtemel bir kaza esnasında yapılması gerekenlerin belirlenmesi ve gerekli tedbirlerin alınmasını sağlamaktır. Başka bir amaç ise kaza esnasında hızlı ve etkili bir bildirim sisteminin çalışmasını sağlamaktır. Zaman kaybetmeden gerekli önlemler alınırsa, kazanın etkisi de minimuma indirilmiş olacaktır. Birlik içersindeki organlar ve arasındaki işbirliği ve koordinasyonun sağlanması gerekli tedbirlerin alınması için oldukça önemlidir. Teknolojik bakımdan yetersiz olan ülkelerin uzmanları da, uzman değişim programlarıyla, kendilerine yetecek hale getirilmeye çalışılmaktadır. Fakat sadece uzman değişimi yeterli değildir, bunun yanında teknolojik ve donanım değişimi de çok önemlidir. Birliğin bu program için yaptığı harcama genel bütçenin %80'ini oluşturmaktadır. Komisyon programın uygulanmasından sorumlu olan kurumdur. Yavru köpeğinizin boğazından aşağı vitamin hapları yutturmakla ya da mama kabına karıştırıp her parçasını çiğnedikten sonra yutmaması ile uğraşmanız gerekmez. Yavru köpekler sandığınızdan daha akıllıdırlar. Vitamin haplarını sevmezlerse onları yutmamak için bir yol bulacaktır. Özel mamalar yavru köpeğinizin mamasına ayrıca vitamin ve mineraller eklemek ihtiyacını ortadan kaldırır. Orta ve Doğu Avrupa ülkeleri ve Kıbrıs gibi ülkelerin katılımına açıktır. 1 Mayıstan sonra 10 yeni ülke AB üyesi olmuştur. Bu ülkelerin bazıları "yenilenmesi" mümkün olmayan çok eski nükleer tesislere sahiptirler. Mesela Bulgaristan, Slovakya ve Litvanya'daki nükleer tesisler söküleceklerdir. Bunun haricinde Komisyon nükleer tesislerin güvenliğinin sağlanmasına ve bu tesislerin modernize edilmesine büyük önem vermektedir. Kozloduy 1 ve Kozloduy 2'nin kapatılmasına karar vermiş ve bu tesislerin kapatılması için gerekli olan maddi yardımı vermeyi taahhüt etmiştir. Litvanya'nın önemli nükleer tesisleri vardır fakat bazıları, Ignalia 1 gibi, eski teknolojidir. Komisyon 2005 yılında İgnolia 1'in de kapatılmasına karar vermiştir. Ignolia 3 ve 4'ün ise 2009 yılında kapatılması beklenmektedir. Bohunice 6 ise Slovakya'nın sahip olduğu bir diğer eski teknoloji nükleer tesisdir. Bu tesisin ise 2006 ile 2008 arasında kapatılacağı öngörülmektedir. Fakat bu üç ülke bu tesislerin güvenli bir şekilde sökülmesini sağlayacak teknolojik ve ekonomik birikimden yoksundur. Bu eksiklikler ise AB'nin yardımlarıyla kapatılacaktır. Çernobil kazasının kötü etkileri ise hala insanların hafızasındaki yerini muhafaza etmektedir. Avrupa Birliği'ndeki hiçbir ülkenin bu gelişmelere kayıtsız kalması beklenemez. Çünkü bu gibi gerekli bütün maddeler mamanın içinde sunulmaktadır. Araştırmalar kalsiyum fosfor ve vitamin d fazlalıklarının bazı köpeklerde normal kemik yapısının gelişmesini engellediğini ve bazı vitamin türlerinde fazlalıkların da zehir tesiri yapabildiklerini göstermektedir. Nükleer tesislerin sökülmesi gerçekten çok zahmetli ve mali güç gerektiren bir iştir. Komisyon bu işlerin gerçekleşmesi için 2002 ve 2006 arasında, Slovakya'ya 150 milyon Euro ve Litvanya'ya 165 milyon Euro yardım sağlayacaktır. Paraların bu ülkelere dağıtılması ise ülkelerin görevlerini layıkıyla yerine getirmelerine bağlıdır aksi takdirde gelişme ve faaliyet yoksa para yardımı da yoktur. Yenilenmeye müsait olan nükleer tesislerin ise daha güvenli hale getirilmesi Komisyon tarafından desteklenmektedir. Bulgaristan'daki Kozloduy 5 ve 6, Romanya'daki Cernavoda 1 ve 2, Slovakya'daki Bohunice, Slovenya'daki Krisko (bu tesis Slovenya ve Hırvatistan'a aittir), Macaristan'daki 4 nükleer tesis ve Çek Cumhuriyeti'ndeki 5 nükleer tesis, yenileştirilmeye müsaittir ve bu faaliyet de Komisyon tarafından desteklenmektedir. Olmadı baştan. Çabalama kaptan ben gidemem. Programın asıl amacı ülkelerindeki olası nükleer felaketlerin önlenmesini sağlamaktır. Program, 2002-2006 arası dönemi kapsamakla beraber ülkelerdeki nükleer güvenlik politikalarına öncelik vermeyi hedefler. Bu programın temel hedefleri ise şunlardır: Nükleer güvenlik anlayışının desteklenmesi. Kullanılmış nükleer yakıtların ve atıkların yönetimi için gerekli stratejilerin geliştirilmesi. G7 ve AB gibi uluslar arası oluşumlara Çernobil'in kapatılması konusunda katkıda bulunmak.İyi çay demlemenin püf noktaları. Şu kredi kartları konusu n'olacak kuzum?  Her çayın demleme süresi farklı olmakla birlikte ülkemizde kullanılan fermante siyah çaylar için ideal süre 5 dakikadır. İyi bir çay demlemek için üç şey gerekli: Su, çay ve çay takımı... Çay ne denli iyiyse, sert ve kireçli suya karşı o denli hassas bir tepki gösterir. Stephan Reimertz, 'Çayın Kültür Tarihi' adlı kitabında dördüncü unsur olarak havayı da ekliyor. Çay demliğinin metal olmaması ve deterjanla yıkanmaması gerekir. Demlik; toprak, porselen ya da cam olabilir. Gümüş bir çaydanlık kullanıyorsanız bunun içinin porselen olmasına özen gösterin. Çayı sıcak ve nemli ortamlardan uzak tutun. Kavanozda saklayın ancak uzun süre bekletmeden taze iken tüketin. Ermeni hükümeti 2004 yılında Metsamor nükleer tesisini kapatmayı vaat etmiştir fakat bu sözünü hala yerine getirmemiştir. Ermenistan'ı alternatif enerji kaynaklarına yönlendirmeye çalışmaktadır. Komisyon, Metsamor için Ermenistan'a yardım etmektedir. Yazın gömlek, tişört, kışın kazak palto giyiyoruz. Biraz da yaratıcılık gerekli. Kazakistan'da 1994 yılından beri "Aktau" nükleer tesisi için aynı yardımı almaktadır. 1999 yılında Kazakistan, bu nükleer tesisi sökmeye karar vermiştir. Zaten Komisyon'un yapacağı yardımda Aktua nükleer tesisinde sökmeye yönelik faaliyetlerin görülmesine bağlıdır. Rusya'da önemli nükleer tesislere sahiptir. Nükleer enerji, elektrik üretim üretiminde ve sivil amaçlar için kullanılmaktadır. Sen şimdi bütün gemileri yakmaktan ve her şeye yeni baştan başlamaktan yana mısın? Bu sektör önemli bir kesim için geçim kaynağı durumundadır. Eskiden üçüncü dünya ülkeleri denen ülkelere şimdilerde ne deniyor? Rusya nükleer üstünlüğünden kolay kolay vazgeçmeyeceğinin sinyallerini vermektedir, buna karşın Rusya ve Avrupa TACIS programı dâhilinde işbirliği içersinde hareket etmektedir. Rusya ilk nesil nükleer reaktörlerini normal yaşam süresi olan 30 yıldan daha fazla kullanmak istemektedir. Komisyon ise bu fikri desteklemektedir. Tencere dibin kara, seninki benden kara! Programdan yararlan Ukrayna ise, nükleer güvenlik politikası adı altında 1994-96 yılları arasında 100 milyon Euroluk yardım almıştır. Komisyon özellikle Çernobil nükleer santralinin tamamen güvenli hale getirilmesi için çaba göstermektedir. AB, Çernobil kazasının geçmişten kaynaklanan sonuçlarını iyileştirmek için maddi manadaki yardımlarını devam etmektedir. İspanyol yemekleri ile Meksika yemekleri acaba hangi bakımdan birbirlerinden farklıdır? Avrupa Birliğe, Avrupa kıtasını yönlendiren ve daha fazlasına namzet güçlü ve istikrarlı bir birliktir. AB ağırlıklı olarak endüstrileşmiş ve gelişmiş üyelerden oluşmaktadır. Bilinçli bir topluma ve kültür birikimine sahip olan birlik "doğanın ve insan sağlığının" korunmasına önem vermektedirler. Buna karşın, AB'nin enerji bakımından AB dışındaki kaynaklara bağımlı olması birliği ekonomik yönden güçsüz kılmaktadır. İşte bu bağımlılıktan kurtulmak için "nükleer enerji" bir alternatif olarak görülmektedir. Örneğin Fransa, İngiltere, İsveç ve İspanya nükleer enerjiyi desteklerken diğer üyeler buna karşı çıkarak alternatif enerji kaynaklarına yönelmeyi desteklemektedirler. İşte bu bağlamda bir iç konsensüs sağlanılmasına çalışılmaktadır. Hep uzak bir şeye, ulaşılmaz bir hedefe özlem vardır. Dem bu demdir, dem bu dem. Dingindir, hüzünlüdür, enerjisi vardır ama. Bir şeyler anlatmak ister; ama bunun ne olduğunu ben de tam bilemiyorum." diyen sanatçı gerçekten de has müziğin izini süren birisi. Kitap okumayan neler kaybettiğinin farkında değildir. İyi ya o zaman! Televizyon ve radyo programlarına pek çıkmayan, gazetelerde görünmeyen bir isim. İnsanın ruhuna, kalbine dokunmayan müziklerin egemen olduğu, televizyon ve radyo programlarında görünmeyişi yerinde bir duruş olsa gerek. Müziği sever..." Bu kadar. Bir de, "Anadolu farklıdır. Ne başkası Anadolu'ya benzer, ne Anadolu başkasına... Kendisidir. Kendi olandır." der ve bu toprakların sesini yakalamaya çalışır. Albümlerinden birkaçı: Gülün Kokusu Vardı (1998), Hiç (1999), Anadolu Beşik (2000), Bir Ömürlük Misafir (2000), Fuad (2001). Konser için geldiği Eskişehir'de, dar bir vakitte görüştük. Söyleşi isteğimizi iletenlere teşekkür ederim. "Yörelerden, köylerden ya da dağlardan başlayan yozlaşma daha tehlikeli, daha dehşet verici. Kaynaktan kirlilik başlayınca, aşağıya, ovaya inene kadar akşam oluyor. Fakat, asıl merak edilen konu, Avrupa Birliği'nin "insan ve doğa" için hayati öneme sahip nükleer enerjiyi terk edip etmeyeceğidir.  Avrupa Birliği nükleer enerjiden tamamen vazgeçmese de, nükleer enerji konusundaki güvenliğe büyük önem vermektedir. Üye devletler nükleer atıkların taşınması ve depolanması konusunda oldukça hassastır. Özellikle birliğe katılan yeni üye ülkelere sıkı bir denetim uygulanmakta ve bu ülkelerin nükleer enerji bırakmaları yönünde telkinler yapılmaktadır. Zaten bir insanın hipnoza duyarlı olması ile kolay ikna edilebilir olması bir yerde aynı şeydir diye düşünüyorum. Toparlamak gerekirse, Avrupa Birliği hem birliğin içersinde hem de dışında nükleer enerji güvenliğini en üst seviyede tutarak hem çevreyi hem de toplumun çıkarlarını garanti altına almaya çabalamaktadır. Stok malzemenin barındırılması, tohum ve çeliklerin köklendirilmesi, kesme ve saksı bitkileri üretimi amaçları ile çevre koşullarının kontrol altında tutulmasını sağlayacak yapısal tesislere gerek vardır. Yastık, tunel, sera gibi üzerleri şeffaf (transparan) bir malzeme ile örtülmüş konstrüktif (yapısal) elemanları üretim yapıları adı altında topluyoruz. Bu şeffaf kabuk içerisinde amaçlanan doğrultuda iki üretim için üzerinde ve içinde bitkilerin geliştiği toprak yada toprak görevi yapan karışım ve yapay ortamlara üretim ortamları diyoruz. Bunların 2 yaşın altındaki bebeklere sabah kahvaltasında verilmesi ise düpedüz insafsızlık. Üretimde kullanılan materyalin cinsine (tohum-çelik), üretim amacıma (kesme çiçek, ağaç ve çalılar, salon ve sera çiçekleri) ve bölgesel koşulların sağladığı olanaklar üretim yapılarının tip ve detaylarında büyük değişikliklerin ortaya çıktığı görülür. Tohumların katlaması sandıklar içerisinde yada plastik torbalarda yapılır. Ekim öncesi işlemler ve ekilebilmeleri için özel alet ve ekipman gerektirebilirler (mibzer, çizgi tırmığı, merdane, gölgeleme ve sulama tesisatı ile çapalama, otalama, gübreleme ve söküm aletleri). Büyük tohumların (3-10 mm) ekimi açılan çizgilere elle yapılabiliri. Daha büyük tohumların ekimi, özel aletlerle açılan çukurlara olur. Dikimde sıra ve sıra üzeri mesafeleri, tohum büyüklüğü, büyüme hızı, ekolojik bölge koşulları ve toprak işlemede kullanılacak alet ve ekipmanların iş genişlikleri dikkate alınarak saptanır. Savaşta kanının dökülmesini istemeyen, barışta terini dökmelidir. Benden sonra tufan yaklaşımı genel anlamda bir sorumsuzluk örneğidir. İlke olarak yerinde büyütülecek çöğürlerin elde edilmesinde tohumlar, tırmık yada merdane ile açılan çizgilere (sıra araları 10-70 cm) sıra üzeri mesafeleri 2,5 cm.den az olmamak üzere el yada mibzerle yapılır. Tohumlar, gübresi bol bir karışım ayda yanmış ve elenmiş ahır gübresi ile çizgileri dolduracak şekilde örtülür. Sık çıkan yerlerde gerekli seyreltmeler yapılarak, gerekli bakım işlemleri sürdürülür. Sonbaharda sökülen çöğrüler depolanarak kış içerisinde uygun zamanlarda kaba yada yeni yerlerine dikimleri sağlanır. Yeni çıkan fide ve çöğürlerin kuvvetli bahar ve yaz güneşine karşı gölgelenerek korunmasında bazı türler bakımından gerek duyulabilir. İhtiyaca göre hasır, kargı yada bezle örtüleme yapılabilir. Örtü malzemesinin yarı gölge sağlayacak bir malzemeden seçilmesi ve bitkinin gelişmesini engellemeyecek bir yükseklikte tutulması gerekir. Küçük tohumlar genellikle çok yüzlek yada toprak yüzüne ekilirler. Bunların sürekli olarak nemli tutulmaları oldukça zordur. Sulamalarında alttan sızdırma yada çok ince sisleme biçiminde uygulama seçilir. Resimleri çerçeveletirken, paspartu olarak adlandırılan boşluğu uygun renkte bir materyalden oluşturmalısınız. Yoksa, çok hoşunuza giden o resim başka bir şey olup çıkabilir. Nadide ve çok küçük tohumlar kasa yada geniş ağızlı saksılara ekilir. Üstleri kapatılamaz yada toz perlit gibi çok hafif bir malzeme örtülür. Tohumların kolay çimlenmesi ve nemin korunması için kapların üzerine cam yada plastik örtü konulmasında yarar vardır. Tohumlar çimlenip iki-üç yaprak olunca, cam örtü açılarak, gelişmeleri sağlanır. Tepsi tepsi de fındıklar, Ayşe de Veli Ağayı gıdıklar! Yeterli boya ulaşanların fincan saksılara, kasalara yada doğrudan üretim yastıklarına alınması sağlanır. Mevsimlik ve perenial çiçek tohumlarında dikim zamanı ve yeri, amaca göre saptanır. Erkenci ve hassas çeşitlerin sıcak, orta dönemde ve dayanıklı olanların ise soğuk yastıklara ekimleri sağlanır. b) Süs Bitkilerinin Çelikle Çoğaltılmaları İçin Gerekli Tesisler. Süs ağaç ve çalılarına ait odun çelikleri kış aylarında kesilip demetlendikten sonra, soğukta katlamaya alınır. Katlama; 0 - 4 C arasında sıcaklıkta tutulabilen depo ve mahzenlerde yada açıkta ve gölge bir yerde kum içersinde yapılır. Odun çeliklerinde ihtiyaç duyulan yapı sadece depo ve dikimlerinin yapıldığı yerlerde sulama için gerekli tesisattır. Oysa, yeşil yaz ve kış çelikleri ile çoğaltmada, kolaylıkla köklenebilen bazı türler dışında, alttan ısıtmalı, sisleme ve şeffaf örtülü üretim yapısına gereksinme duyulur. Basitten gelişkine bunlar; 1. Soğuk yastıkları. Isıtılmayan yere gömülü yada basit olarak etrafı tahta ile perdelenip içerisine tohum ekimi yada çelik dikimi için harç doldurulmuş, üzeri çerçevelere geçirilmiş cam, gerilmiş yada örtülmüş plastik örtü ile kapatılmış çok basit yapılardır. Sabit ayda yerleri değiştirilebilecek biçimde yapılabilir. Kuzey duvarları yüksek tutularak korunma ve daha iyi bir güneşlenme sağlanır. Geceleri ve soğuk günlerde plastik yada hasır ilave örtülerle koruma sağlanır. Soğuk yastıklar ilkbaharda sebze ve çiçek fidelerinin yetiştirilmesi için kullanılır. Mayıs - Eylül aylarında süs ağaç ve çalılarının çeliklerinin köklendirilmesi amacı ile kullanılır. Ekim - Şubat aylarında ise ibreli çeliklerin köklendirilmesi amacı ile değerlendirilebilir. Isıtma olmadığından kolay köklenebilen türler üzerinde çalışılmalı yada yaz aylarında güneş enerjisinden yararlanılarak alttan ısıtma imkanı yaratılabilir. 2. Sıcak yastıklar. Kalorifer, güneş enerjisi, jeotermal enerji yada taze ahır gübresinin yanması sırasında verdiği ısıdan yararlanılarak korunan ve üzerleri camlı çerçevelerle kapatılan tesislerdir. Genellikle tek taraflı batarya yada çift eğilimli çatıya sahip basit üretim yapılabilir. Çerçevelerin yapımında ahşap yada demir profil kullanılabilir. Çerçeve araları şeffaf plastik (PVA, PVC örtü) özel çift katlı PVC levha yada cam kullanılır. Sıcak yastıklar çelik köklendirme, fide yetiştirme, çiçekli saksı bitkilerinin üretimi, kesme çiçek yetiştiriciliği ve püskürtme düzeninin kurulması ve güneş enerjisinden yararlanılarak alttan ısıtma imkanlarının sağlanması zorunlu olacaktır. Yapım ve işletme maliyetlerinin düşük olması yanında kullanım ve bakım kolaylığı nedeni ile aile işletmeleri için uygun bir sistemdir. Sadece süs bitkileri için değil sebze, meyve ve kesme çiçekçilik amaçları ile değerlendirilebilecek ve tüm yıl boyu kullanım olanağı sağlayacak tesislerdir. Isıtma sisteminde yüzeydeki ısıtıcı boruların siyaha boyanması ile gündüz güneş enerjisinden de yararlanma olanakları sağlanabilir. Genellikle toprak altı ve yüzeyden geçen borular sıcak su ısıtma sistemi ile çalıştırılır. Buhar ısıtma sitemlerinin yakınında bulunan sıcak yastıklar çürük buharın kullanımı amacı ile değerlendirilebilir. Madem ki konuştuklarımız incir çekirdeğini doldurmuyor, o çekirdeklerin içindeki ne? Jeotermal enerjiden yararlanmak üzere kurulan tesislerde eşanjör (ısıtma birimi) kurularak sistemde kireçlenme ve kalorifer sisteminin tıkanması önlenmiş olacaktır. Ayrıca otomatik çalışan devridaim sistemle istenilen ısının sağlanması mümkün olacaktır. Bu metinlerin tümü yalnızca Dasher için bir test ortamı sağlamak amacıyla dip dibe getirildiler. Emin olun hiçbir art niyetim yok. 3. Üretim seraları
3 Sıcak yastıkların geliştirilmiş yüksek ısı ve nem gereksinmesinin karşılandığı, kullanım amacı doğrultusunda ihtiyaç duyulan değişiklikler ve gelişmeler sağlanabilen tesislerdir. Örtü malzemesine göre PVC branda, PVC levha ve cam olabilir. İskelet ve çerçeveler ahşap profil boru ve dolu profiller ile alüminyum doğrama ile yapılabilir. Seraların birbirleri ile ilişkilerine göre bireysel yada blok seralar yapılır. Yapım teknolojisinin ve üretim programının gereği olarak minimum 320 cm., maksimum 15 m. ayak açıklığı olan seraların yapımı ve kullanımı mümkündür. Seralar üretim amaçlarına ve yapımlarında uygulanan teknolojiye göre : a) Adaptasyon seraları tüneller ve geçici örtülemeler : İçinde mist tesisi bulunan yada elle kumandalı su püskürtme sistemleri kurulmuş plastik branda örtülü tesislerdir. Çelik köklendirme, kesme çiçek üretimi, saksı bitkilerinin geliştirilmesi, süs bitkileri köklü çeliklerinin kaba alındıktan sonra adaptasyonları için kullanılan yapılardır. Isıtmaları sıcak hava püskürtmeli sıcak su borulu yada buhar sistemli olabilir. İskelet sistemleri inşaat demiri yada kıvrılmış su boruları ile sağlanabilir. Kaburga arası bağlantılarda ahşap çıta, lama demiri yada tel kullanılabilir. Üretim ortamı olarak doğrudan toprak yüzeyi kullanılabileceği gibi özel yapılmış tekne benzeri hendekler içersine sterilize edilmiş harç doldurularak kesme çiçek üretiminde yada perlit miktarı arttırılmış harç içersine süs bitkisi çelikleri dikilerek köklendirilmeleri sağlanabilir. Bu hendekler gül, karanfil, krizantem vb. gibi kesme çiçeklerin üretiminde özellikle Ege ve Akdeniz bölgeleri için ideal tesisler olarak görev yaparlar. Havalandırma karşılıklı iki kapının zaman zaman açılması yada tepede oluşturulan bacalar yardımı ile sağlanır. Tek tek yada bloklar halinde alanda yer verilebilir. Örtü yüzeylerinden toplanan suların, drenaj kanalları yardımıyla dışarı atılması yada özel havuzlarda toplanarak sulama suyu olarak kullanılması yararlıdır. Çayı asla bekletilmiş suyla demlemeyin. Aksine mineraller açısından zengin bir suyla çok güzel çay demleyebilirsiniz. 10 saniye gibi kısa bir zamanda kaynayan su ile çayınızı demleyin. Kaynayıp soğumuş suyu tekrar kaynatarak çay demlemeyin. Demliği önceden ısıtın, çünkü su dökülürken demlik öyle ısı kaybeder ki, çayı çay yapan reaksiyon gerçekleşmez. Uzmanlar 100 ml su için 2 gr çay öneriyorlar. Her çayın demleme süresi farklı olmakla birlikte ülkemizde kullanılan fermante siyah çaylar için ideal süre 5 dakika. Genelde ilke olarak rüzgardan korunmuş, iyi güneş alabilen yelerde doğu-batı yada kuzey-güney doğrultusunda kurulurlar. Ancak sera içinde oluşturulacak tava, yastık sıra yada hendeğe dikim söz konusu olduğunca bunların doğrultularının kuzey-güney olması sağlanmalıdır. b) Tek yada çift eğilimli seralar : Güney bakarlı kapı yada teras duvarlarının önünde ve duvara yaslanmış olarak oluşturulan tek eğilimli seralar genellikle iç mekan bitkilerinin yetiştirilmesi ve bahçe çiçeklerinin üretimi amacı ile kullanılır. Bu ülkelerin bazıları Sovyetler döneminden kalma eski nükleer santrallere sahiptirler ve bunların bakımlarını ve güvenliğini sağlayacak teknolojik ve maddi olanaklardan yoksundurlar. Bundan dolayı bu eski santraller, nükleer uzmanların denetiminde güvenli bir şekilde sökülmedikçe hem insan sağlığı hem de doğa için tehdit olmaya devam edecektir. Avrupa Birliği çevre ve yenilenebilir enerji kaynaklarının arttırılmasına verdiği önemden dolayı, Doğu Avrupa ülkelerinde ve Orta Asya'da yer alan bu eski nükleer santrallerle ve potansiyel tehdit oluşturabilecek nükleer santrallerle yakından ilgilenmektedir. Belki bu deneme ve test amaçlı metni yeni baştan oluşturup içindeki şu saçma, teknik ve kibirli bölümleri atmam daha iyi olurdu. Fakat, -amma ve lakin- o kadar tembelim ki! Kullanılmış Nükleer Yakıtların ve Atıkların Yönetimi. Avrupa Birliği, kullanılmış nükleer yakıtların ve atıkların yönetimi konusunda oldukça sıkı tedbirler almaktadır. Birliğe yeni katılan üyeler nükleer atık konusunda herhangi bir sorun teşkil etmemektedir. Radyoaktif maddeler, geçici olarak depolarda saklanırlar. Geri dönüşümü ve tekrar kullanımı olmayan maddeler radyoaktif atıkları oluşturur, bu maddeler hem çevre hem de insan sağlığı için oldukça tehlikelidirler. Yanında kurulduğu yapının gereksinmeleri doğrultusunda planlanır. Isı ihtiyacı yapının kalorifer tesisatında karşılanır. Yapıdan ve dışarıdan giriş olanakları sağlanır. Yapıların güney yönüne yerleştirilmiş olmaları ve güneş ışınlarını doğrudan almaları nedeni ile oldukça iyi ısınan ve iyi güneşlenen üretim yapılarıdır. İç donanım ihtiyaca göre geliştirilir. Dolayısıyla 8 - 10 haftalık bir köpek birçok hastalığa maruz kalabilir. Bu nedenle ona en kısa zamanda gerekli aşıların yapılabilmesi için bir veteriner hekime götürmek gerekir. Aynı zamanda ona başlangıçta verilecek olan rejim ve mama yeme alışkanlıkları da önemlidir. Rejim konusunda yavru köpekler insanlara benzerler. Sağlıklı ve canlı kalabilmek için gerekli olan gıdaları almaları lazımdır. Büyümenin belirli dönemlerinde yavru bir köpek, yetişkin köpeklerin alacağı gıdanın vücut ağırlığına oranla neredeyse iki mislini alma ihtiyacındadır. Altı ve 8 haftalık iken vücut ağırlığına oranla yetişkin köpeklerin aldığı gıdanın 3 misline gereksinim duyar. Çift çatılı basit seralar, üretim tezgahlarının bulunduğu seviyeye kadar toprağa gömülü yada duvarla kapatılmış genellikle iki tezgahtan ibaret (320 cm. genişlikte) cam örtülü basit yapılardır. İskelet dolu profil yada ahşap olabilir. Isıtmaları soba tezgah altı duman boruları yada tezgah altına yerleştirilmiş kalorifer boruları ile sağlanır. Bu sistemde toprağın ve havanın birlikte ısıtılması sağlanmış olur. genellikle çift eğilimli, çift tezgahlı bu seralar; çelik köklendirme iç mekan bitkilerinin büyütülmesi ve kesme çiçek üretiminde kullanılır. Kış aylarında sardunya ve diğer yazlık çiçeklerin fidelerinin üretim amacı ile de değerlendirilir.
4 c) Blok seralar : Bunlar plastik örtülü yada plastik levha ve camla kaplanmış bireysel seraların yan yana eklenmesi ile elde edilmiş büyük üretim hacimleridir. Ara duvarların ve ayırıcı perdelerin olmayışı, tüm sera alanının kullanımına ve toprağın makine ile işlenmesine olanak sağlanmaktadır. Tüm alanın tarla benzeri işlenmesi ve tüm alanda kesme çiçek yada turfanda sebze üretiminin sağlandığı kapalı mekanlardır. Yerleşim sistemlerin oluşumu alan kullanımı ve işletme ekonomisi yönünden değerlendirilerek kullanılan ve ekonomik bir üretim işletmesi için gerekli tesislerdir. Planlama, yapım ve işletilmelerinde uzman elemanlara gereksinme duyan bir işletme biçimidir. 4. Örtü altı üretiminde yan tesisler üretim yapılarına bağlı yada onların çok yakınında amaçlanan üretim biçimine göre alanları ve kapladıkları hacimleri değişen, özellikli yapılardır. Tek çatı altında yada birbirine bağlı olarak bulunurlar. İşletmenin kapasitesine ve yerleşim planına göre bulundurulabilecek yan tesisler şöylece sıralanabilir. a) Gübrelik, kompost ve toprak deposu : İşletmenin üretim kapasitesine bağlı olarak mutlak bulunması gerekli tesislerden birisidir. Çalışma kolaylığı sağlaması, yağışlar ve güneş etkisi ile bozulma ve yıkanmanın engellenmesi, düzenli ve sürekli takviyenin sağlanabilmesi için üzerinin kapalı, ayırıcı duvarların (perdelerin) yapılmış, zeminin beton kaplı ve çalışma kolaylığı sağlayıcı formda oluşturulması gerekli olacaktır. Yığma, aktarma ve toplama işlemleri ile parçalama ve karışımın hazırlanması amacı ile depolanan malzemenin (toprak, torf, perlit, kum, yaprak çürüntüsü ve gübre) alınması ve taşınmasında iş kolaylaştırıcı düzen ve gereç kullanımının sağlanması yada sabit sistemlerin kurulup otomatik işler duruma getirilmesi gibi kapasite artımı sağlanmış olacaktır. Gübre, yaprak çürüntüsü (kompost) ve torf gibi olgunlaştırılıp parçalanması gereken malzemenin daha geniş alanlarda depolanması yada depolama alanına başka bir yerde olgunlaştırılmış malzemenin getirilmesi gerekir. Toprak, kum, volkan tüfü ve perlit gibi malzemenin, kolaylıkla karışım hazırlayıcı düzene aktarımı sağlanacak biçimde depolanmasında yarar vardır. Perlit orijinal torbaları ile saklanmalıdır. b) Karışım Hazırlama ve Sterilizasyon Ünitesi : Depolanan malzemenin, işletmede ihtiyaç duyulan karışım reçetesi ve miktarına bağlı olarak hazırlanması ve içerisinde bulunabilecek hastalık yapıcı canlıların yok edilmesiyle işlem gerçekleştirilir. Karıştırma ve sterilizasyon işlemlerinin büyük işletmelerde otomatik düzen ve sistemlerle gerçekleştirilmesi istenir. Karıştırma ve parçalama işlemleri, hızla dönen palet ve elekten oluşan basit makine ve düzenler aracılığı ile yapılır. Küçük işletmeler için bu makinelerin düşük kapasiteli olanları seçilebilir yada elle yapılabilir. Sterilizasyon işlemi ise buhar, alttan ısıtma yada kimyasal maddeler kullanılarak yapılır. En uygun sistem buharla işleyenlerdir. c) Dolum ve Dikim Bölümü : Süs bitkisi tohumlarının ekileceği yada köklü çeliklerinin dikileceği kasa, saksı, torba ve özel kapların; hazırlanan harç karışımı ile doldurulup, fidelerin dikilip-tohumların ekildiği kapalı bir mekandır. İşletmenin kapasitesine ve kullanılan kapların özellik ve niteliklerine göre özel makine ve ekipman yardımı ile dolum ve dikim işlemleri yürütülür. Otomatik, yarı otomatik yada işlemlerin el aletleri ile yapımı, işletmenin üretim amacı ve kapasitesi ile yakından ilgilidir. d) Sundurma : İşletmede kullanılan iş makineleri ile bunların alet ve ekipmanları, saksı, kasa, sulama sistemleri vb. gibi dışarıda depolanabilecek malzemelerin korunduğu çatı altıdır. Yanları açık yada bir tarafı kapalı olabilir. Müstakil yada ana yapının çatı uzantısı olabilir. Giriş ve çıkış kolaylığı sağlaması bakımından yola yakın düşünülmelidir. Bir fincan kahvenin kırk yıl hatırı vardır. e) Soğuk Depo ve Paketleme Bölümü : Tohum, çelik, fide çöğür, kesme çiçekler ile soğanlı ve yumrulu bitkilerin soğuklanma ihtiyaçlarının karşılandığı, indirilen soğutulabilen (ısısı ayarlanabilen) bölümlere ayrılmış kapalı mekanlardır. Depolanan malzemenin isteklerine uygun bölümlerin bulunması istenen ve beklenen bir gelişmedir. Depolanmış olan malzemenin satışa sunulurken paketlenip ambalajlanması, bu mekanda sağlanır. Paketleme ve depolama malzemesi yine bu mekanda sağlanır. Paketleme ve depolama malzemesi yine bu mekanda saklanır. Ayrıca depolama öncesi işlemlerin yapıldığı bir mekandır. Alanı ve depolama bölümlerinin miktarı, işletmenin kapasitesi ve yapılan çalışmaların niteliğine göre belirlenmelidir. f) Yağmur ve Kullanma Suyu Depoları : Özellikle saksı bitkileri ile kesme çiçek üretiminde kireçsiz temiz ve ortam ısısına uyarlanmış kullanma suyuna ihtiyaç vardır. Yeterli suyun sağlanamadığı yerlerde, süs bitkileri üretiminden söz edilemeyeceği doğaldır. Kelin merhemi olsa, kendi başına sürer. Ayrıca hastanın günlük yaşam aktivitelerinde geçmiş yaşamına göre gerilemenin de gösterilmesi gerekir. Örneğin hasta artık parasını uygun şekilde harcayamıyor ya da değerlendiremiyor, alışveriş yapamıyor, yemeğini hazırlayamıyor veya yıkanamıyor, giyinemiyor, kendi başına yemek yiyemiyor olabilir. Demans yalnız bilişsel belirtiler ile seyreden bir hastalık değildir. Hastalığın her evresinde davranışsal belirtiler ile karşılaşabiliriz:Depresyon, apati, ajitasyon, agresyon, hezeyanlar, halüsinasyonlar, uyku düzensizlikleri. g) Gölge Evi: Saksı bitkilerinin, özellikle yaz sıcaklarının fazla ve ışık şiddetinin çok yüksek olduğu yerlerde korunup bakılmaları amacı ile yapılır. Genellikle %50 gölgeleme yeterlidir. Geçici yada sabit gölgelenmiş mekanların oluşumu bulunulan bölgenin ekolojik koşullarına göre ayarlanır. İç mekan bitkilerinin bir bölümü ve gölge seven bitkilerin tümü yaz boyunca gölge evlerinde bulundurulurlar. Kış yada dolu zararlanmalarına karşı korunmak amacı ile kesme çiçek ve iç mekan bitkileri içer ağ kullanımı bu kapsam içinde düşünülebilir. Kısa gün bitkilerinde karartma işlemi geçici olarak uygulanan bir örtüleme biçimi olarak krizantemlerin erken çiçeklenmelerinde yararlanılır. h) Saksı yada Değişik Kaplar İçine Dikilmiş Odunsu Bitkilerin Depolanması : Köklenmiş çeliklerin birinci kap değiştirmeden sonraki dönemde gelişmelerinin sağlanması ve satış için bekletildiği alanlardır. Otlanmayı önlemek üzere tabana plastik örtü serilerek üzerine kum döşenmiş yastıklara uygun aralıklarla yerleştirilen bitkilerin sulamaları yağmurlama olarak yapılır. Yağmurlama sistemi sıvı gübreleme tankı ile bağlanarak belirli aralıklarla gübrelemeleri sağlanır. Gelişme durumuna bağlı olarak aralıkların ayarlanması büyüme mevsimi içerisinde birkaç kez yapılabilir. Yaz aylarında depolama bitkilerin satışa sunulması halinde diğer bitkilerin boşalan alanlara genişletilmesi sağlanabilir. İşletmenin üretim konusuna kapasitesine ve çalışılan bölgenin koşullarına göre farklı nitelik ve hacimdeki kapalı mekanlara gereksinme duyulabilir. Bunlar : Araştırma laboratuarı, idare ve büro birimleri, çalışanların sosyal ve dinlenme gereksinmeleri için alanlar ile konut alanlarının esas yapılar yakınında yer alması gerekebilir. Üretim işletmesinin proje ve uygulama çalışmalarını da yürütmesi durumu ayrıca değerlendirmeye alınması ve planlamada bu amaca uygun gelişme ve tesis gereksinmelerinin karşılanması gerekecektir. İşletme içi ulaşım ağının her zaman kullanılabilir durumda olması ve yeterli miktarda park yerinin bulunması, gerekebilecek durumlarda büyük araçların alana girişi ve dönüşleri için yer ayrılmalıdır. Seralar tüm yıl boyu üretimi gerçekleştirmek için örtü altında uygun yetiştirme ortamı koşullarını hazırlayan tarımsal yapılar olarak niteleyebileceğimiz bu kompleks tesislerin iskelet ve örtü malzemeleri yanında üretim ortamı ve gerekli koşulların sağlanabilmesi için sera içi donanımlarının oluşturulması ve üretim ortamlarının hazırlanması zorunludur. a) Üretim Ortamları ve Kaplar : Sera içi üretim programı doğrultusunda, farklı üretim aşamalarında ekim ve dikim için kullanılan tezgah ve kaplarda büyük değişiklikler olduğu gibi bunlar içersine konulan harçlarda da büyük farklılıklar ortaya çıkacaktır. Sera tabanı üretim alanı olarak kullanıldığında (plastik seralarda ve bazı kombine seralarda kesme çiçek ve sebze üretiminde) mevcut toprak yada nitelikleri düzeltilmiş ilave besin maddeleri ve organik madde katkılarıyla fiziksel özellikleri yetiştirecek bitkinin isteklerine uygun olarak ayarlanmış toprak yüzeyi sterilize edildikten sonra işlenir. Üretim aracı doğrultusunda yastık, tava yada karık biçiminde yüzey şekillendirilerek dikime hazırlanır. Tüm alanda tek bitkiden oluşacak sıra dikimlerde toprak yüzünün sadece düzeltilerek makine yada elle dikimin yapılması sağlanır. Kesme çiçekçilik amacı ile kullanılacak seralarda bazı özel üretim ortamlarının hazırlanması zorunludur. Gül, Karanfil, Krizantem, Gerbera gibi kesme çiçek türleri için hendek adı verilen özel üretim yataklarının hazırlanması, kaliteli ve standart ürün elde edilen sonuçlara göre en sağlıklı ve düzenli üretim tabandan izole edilmiş ortamlarda gerçekleştirilebilmektedir. Kesme çiçek saksılı bitkiler ve çelik köklendirme amacı ile kullanılan izole edilmiş ikinci önemli üretim yastığı tipi tezgahlardır. Ben seni unutmak için sevmedim. Hendekler toprak yüzünden (üretilecek malzemenin niteliğine, kullanılacak yapı malzemesinin özelliğine ve üretimdeki devamlılığa bağlı olarak) bir miktar (5-50 cm.) yüksekte yada ara yolları seviyesinde doldurulacak biçimde düzenlenir. Genişlikleri seranın boyutlarına sulama ve aydınlatma tipine ve üretilecek bitkinin isteklerine bağlı olarak 100-120 cm. tutulur. Ara yollarda ise 40-50 cm.lik genişlik yeterli olacaktır. Neden sanki böyle dudak büküyorsun; yoksa, doğru söyle, hiç mi sevmiyorsun? Hendek içleri 40 mikron kalınlıktaki polietilen branda ile kaplanır. Hendek içleri üretilecek bitkinin istekleri doğrultusunda uygun bir karışımla (sterilize edilmiş) doldurulur. Çeşitli tipleri ve boyutları ekli şekillerde gösterilmiştir. Tezgahlar hendeklerin anlatılan özelliklerine ek olarak ayakta çalışma olanağı sağlamaları ile işçilikte ve farklı amaçlarla kullanımda büyük olanaklar ortaya koyarlar. Genellikle çelik köklendirme, saksı bitkilerinin yetiştirilmesi ve kesme çiçekçilikte kullanılabilir. Yapımında kullanılan malzeme, boyutlar ve içlerinde kullanılan harç karışımları değişkendir. Sana soruyorum, neden susuyorsun? Çelik köklendirme ortamı olarak; perlit, kayın yaprağı çürüntüsü, yıkanmış dere kumu ve bunların farklı oranlardaki karışımları kullanılır. Tohum ekilecek tepsi yada kasalarda ise özel tohum harcı, tohumun büyüklüğüne ve eldeki malzemelere göre ayarlanır. Genellikle eşit oranlardaki kum, gübre ve torf karışımı (elenmiş olarak) uygun olacaktır. Saksı harcı yada hendek ve tezgahların doldurulması için gerekli olan harçlar için farklı reçeteler uygulanabilir. Dil iletişimin, ilişki kurmanın temeli olduğuna göre, çok iyi bilinmelidir. Bütün kıvraklığı, farklı anlamları, bunların kullanım yerleri ve zamanları tam olarak değerlendirilmezse, arada oluşması düşünülen bağ güçlü olmaz. O zaman -ki buna yanlış anlaşılma da diyebilirim- ters düşmeler, aykırı tutum ve davranışlar, kırgınlıklar, bölünmeler, parçalanmalar ortaya çıkar. İnsansız uzay aracı oluyor da etsiz dolma niye olmasın! Ana dilimiz, Türkçemiz ifade gücüyle, bu ifadeyi kolayca belirleyecek kök ve ekleriyle oluşturduğu kelime dünyasıyla gerçekten verimli ve zengin bir dil... Usta kalemlerin romanları, yazıları bunu zaten çoktan kanıtlamış bile... Davranışsal belirtilerin saptanıp iyi tedavi edilmemeleri hastanın ve bakım verenlerin yaşam kalitelerini oldukça düşük düzeyde tutacaktır. ABD'de bakımevine yatırılmanın en sık nedeni kontrol edilemeyen davranışsal belirtiler; bunların arasında da ajitasyon ve agresyon gelmektedir. Demanslı hastalara bakım verenlerde depresyon ve anksiyete sık görülür. Düşünüyorum da, böyle bir yazının içine gizli bir mesaj koyup onu yalnızca özel birinin özel koşullarda okuyabilmesini sağlamak mümkün. Öyle yapmadığımı da bilemezsiniz ki! Davranışsal belirtilerin tedavisi bakım verenlerin ruh sağlığı üzerinde de olumlu etkiler sağlayacaktır. Hastanın ailesini tedavinin tüm evrelerinde eğitmek, işbirliğini sağlamak tedavide başarının ön şartıdır. Ben olsam, burada şart yerine koşul demeyi yeğlerdim. Onları hastalığın getireceği belirtilere önceden hazırlamak, bu süreçte ortaya çıkabilecek legal ve etik konular hakkında bilgilendirmek, terminal evre bakımı ve ölüm olgularına hazırlamak tedavinin önemli bir parçasıdır. Bizlere ve gençlere düşen görev, bu değerli verilere sık sık başvurmak, bol bol okumak... Böyle yaparsak kendi dil zevkimizin geliştiğini görecek, kelime hazinemizin giderek zenginleştiğinin farkına varacağız. Ama televole-magazin dilinin kısır döngüsüne bel bağlayan gençlerin biraz da geleceklerini düşünmeleri gerekmez mi? Dil ve kültür birikimi, bu birikimin doğru, iyi ve güzel kullanılması onları her zaman ve her yerde başarılı kılacaktır, diyebilirim. Bu birikim için de günlük yaşamamaları, eski dediklerini yeni ile bağlayabilmeleri, sebep-sonuç ilişkisini göz önünde tutup biraz şüpheci olmaları, araştırmaları, bu yolda çaba harcamaları, onları çok daha güzel günlere kavuşturacaktır sanıyorum. Türkler Orta Asya'da tarih sahnesinde göründükleri çok eski dönemlerden beri  dillerini yitirmeyerek varlıklarını ve kimliklerini koruyabilmişlerdir. Türk insanı yaratılışında bulunan yöneticilik karakteriyle her dönemde Türk boylarını bir araya getirerek bir devlet kurmuştur. Çeşitli nedenlerle yıkılan bir Türk devleti yok olmayıp arkasından yeni bir devlet kurulmuştur. Kurulan her devletin adaleti ve çalışkanlığı, Türkün yaratılışındaki doğruyu, yeniliği ve güzelliği sevme eğilimi ve yardımlaşma duygusu ile kurulan her yeni devlet, döneminin en güçlü devleti olmuştur. Böylece Türklerin yok olmamaları dillerini korumaları sayesinde mümkün olmuştur. Bu durum Türk dilinin bir felsefesidir. Mutsuz olmamız, kahır çekmemiz için ne çok sebebimiz var! Tarla fareleri her yeri alt üst etmiş. Olup bitenin, acı verici durumu karşısında mutsuz olmak daha insana yakışan bir şey değil midir? Değildir! Mutlu olmak, insan olma sorumluluğu taşıyan herkesin bir sorumluluğudur. Son zamanlarda sık sık kendime söylediğim bir söz: "Mutsuzluk ahlâksızlıktır." Ahlâk yaşamının hedefi mutluluktur; mutluluk ahlâkına göre yaşamalıyız anlamında söylemiyorum bu sözü. "Mutluluk", "mutsuzluk" kavramlarından, çağımız insanının çoğunlukla anladığını anlamıyorum. Bu kavramların farklı yorumlarına gerek duyduğumuzu düşünüyorum. Akıllı mutsuz, salak mutlu mu olur? Alışılagelmiş bakışla, düşünen, araştıran, soruşturan, eleştiren insanın mutsuz olması gerektiğine inanılır. Dünyadaki gidişe "aklı eren" insan, oradaki akıldışı akışı, haksızlığı, sömürüyü, acıyı, iletişimsizliği, kısacası dünyadaki cehennemi görür ve mutsuz olur. Aydın mutsuzdur; gördüğü karşısında; gördüğünü düzeltmeye çabalamasındaki yetersizliği karşısında. Düşününce mutsuz olur insan; bir anlamda nasıl düştüğünü görmüştür, kendinin ve insanlığın. Düşünüyorum: O halde mutsuzum der. Mutsuzluk dünyayı değiştirmenin bir gerekçesi olur; yalnız gerekçesi değil, itici gücü, enerjisi. Mutsuzlar, dünyaya isyan edip, dünyayı değiştirmeye, dönüştürmeye çabalayacaklardır. Mutsuzluk, uyumamanın, uyanıklığın, isyanın, eleştirinin bir itici gücüdür. Mutsuz, bilinçlidir, bilgilidir, asidir. Oysa, mutlu, tam bir salaktır. Düşünme gücünden yoksun, bilgisiz olduğu için mutludur. Aydın mutlu olamaz; o denli çok kaygısı; içinden bir türlü çıkamadığı kendisine, düzene, düzenin değiştirilmesine ait sıkıntıları vardır ki, mutlu olması olanaksızdır. Boş kafalı, yaşamayı yüzeyden alan, sorumsuz, bencil insanlar mutluyum diye dolaşırlar. Ne kadar kapsamlı, ne kadar derin düşünürseniz o kadar mutsuz olursunuz. İşte yukarıda mutluluk ve mutsuzlukla ilgili saptamalara karşı çıkıyorum. "Akıllı mutsuz, salak mutlu" savının yaşama beceriksizliklerinin bir avuntusu olabileceğini düşünüyorum. Mutsuzluk görüntüsünün, saplantısının ya da avuntusunun "gerçekle" yüzleşmekten bir kaçış olduğunu düşünüyorum. Mutluluk bilinç ve yürek işidir. Burada, metinlerini yürüttüğüm herkese teşekkür ediyor, onları rahatsız etiysem özür diliyorum. Bilin ki, niyetim iyiydi. Bilgisayarlar hayatımızı çok hızlandırdılar. Artık bilgisayara verdiğimiz bilgiler saliseler içinde analiz ediliyor, bize görsel olarak geri dönüyor. Eskiden yapmayı aklımıza getirmediğimiz ya da çok uzun sürelerde yapmaya alıştığımız işler artık birer rutin haline gelmiş durumda. Ancak bilgisayarlar hassas cihazlar ve kullanımı dikkat gerektiriyor, aksi takdirde hayatı kolaylaştıracağına çekilmez hale getiriyor. İşte bu duruma düşünce insan birden "pragmatik" olma yoluna gidiyor. Bu yazıyı okuyan bir çok insanın başına gelmiştir. O karafatma evde ne arıyor?  Bilgisayarınızda bir sorun yaşarsınız, yavaş çalışıyordur, durup dururken kilitleniyordur, bir programı açmıyordur, biraz bakınırsınız, düzeltemezsiniz, ve hemen klasik çözümü uygularsınız: "Formatla ve yeniden kur". Ama bir kere formatladıktan sonra fark edersiniz ki daha önce pek gözünüzün önünde olmayan, ama sizin için vazgeçilmez olan kısa yollarınız, web programındaki sık kullanılanlar klasörü, dosyaların uzantılarına göre hangi programın açacağını söylediğiniz ayarlar, aslında çok kullandığınız ama kurulum disklerinin nerede olduğunu hatırlamadığınız programların hepsi silinmiştir.  Üstelik dikkatsiz davranıp bazı özel dokümanlarınızı da yedeklemeyi unuttuysanız (çektiğiniz fotoğraflar gibi mesela) işte o çok daha büyük bir kayıp olur. Belki daha önce bir iki sorunlu programın silinmesi ve bir iki küçük ayar sonucu düzelebilecek bilgisayarınız artık sizin alıştığınız halinden çok uzakta, sanki bir başkasının bilgisayarı gibidir sanki. Mogan'ın başına gelenler (ve gelmesi muhtemel olanlar) "hiçbir dosyanın yedeğini almadan" bilgisayarı formatlamaya benziyor. (Burada bir parantez açmakta fayda var. Gölün "format"tan önceki durumunu anlamak adına: Tektonik oluşumlar sonucu vadinin dolması üzerine akarsuların birikerek oluşturduğu Mogan Türkiyedeki en sığ göllerden birisi, en derin yeri yaklaşık 3 m. Bu nedenle gölün dibine güneş ışınları başka göllere kıyasla daha çok ulaşıyor ve bu durum da dip bitkilerinin oksijen üretimini yüksek düzeylere çıkarıyor. Tabii oksijence zengin olan göl besin açısından hayvanlar için bulunmaz bir ortam haline geliyor.  Çevresindeki sazlıklar da buna eklenince özellikle kuşlar için ideal bir yaşam alanı ortaya çıkmış oluyor. Türkiye'de rastlanan kuşların -450nin üzerinde tür- yaklaşık yarısı Mogan'da ya ürüyor, ya göç ederken konaklıyor, ya da yaşamının bir bölümünü geçiriyor. Kuşların iç Anadoluda duraklayabilecekleri başka bu öneme sahip bir alan yok. Bu nedenle Türkiye için de çok önemli bir kuş alanı. 1990 da "Özel Çevre Koruma Alanı" ilan edildi, ama hiçbir zaman sıfatına uygun bir muamele göremedi. Eğer görseydi bugün sokaktaki adama "Mogan" dediğinizde aklına kıyısındaki restoranlar değil, arasında nesli tehlike altındaki türlerin de bulunduğu kuşlar aklına gelirdi.) Mutsuzluk kendimizle yüzleşebilme cesareti için gereklidir. Gerçekle, dışımızdaki ve içimizdeki gerçekle, tarihle, kültürle karşılaşabilmek için. Yılgınlığı, tembelliği, kolaycılığı yenebilmek için. Mutlu insan, iç dünyasında gezebilen, içinde kolayca dolaşabilen; kendini tanımaktan ürkmeyen özerk bir insandır. Mutlu, gerçekliğin karşısına çıkardığı sorunlarla karşılaşabilme gücü taşır. Mutlu, kendini, gerçekliği yaşamaya hazırdır: Elbette öteki insanlarla birlikte. Mutlu, birlikte yaşamaya, paylaşmaya açar kendini. Mutluluk, yaşamaya hazır olmadır: Geçmişi üstlenip, eleştirip, eleyip, yorumlayıp, geleceğe doğru yürüyebilme durumudur. Tek başına mutlu olunmaz; birlikte olunur. Paylaşmayla olunur. Ortalık güllük, gülistanlık olduğu için değil; savaşta, kavgada, kuşkuda, zulüm görmede de mutlu olunur. Mogan üzerinde ve çevresinde yaşayan canlılarla kendi halinde bir göl iken yanından geçen Konya yolu onu birden bir yerleşim bölgesinin ortasında bırakmış.  Üzerinde yaşayan canlıların çeşitliliği ve zenginliği fark edilip Özel Çevre Koruma Alanı ilan edilmesi de onu kurtaramamış. Gelişen Gölbaşı yavaş yavaş tarımsal atıklarını (en başta kimyevi gübre), sanayi atıklarını, kanalizasyonunu gölle paylaşmaya başlamış. Çevresindeki alanlar tarlaya dönüşmüş, gölü besleyen akarsular, yer altı suları barajlarla, yollarla kesilmiş. Yollarda kar temizleme araçlarının yoğun çalışmasını görenler şaşkınlık içinde bakışıyorlardı. Göl mücadeleyi elden bırakmamış, akan gübreyi süzen sazlar özellikle güney bölümünde filtre görevi görmüş, ancak çok da dayanamamış, göle sızan yüksek besin değeri taşıyan gübreler göl dibindeki bitkileri azdırmış bitkiler büyüyerek yüzeye çıkmışlar. Suların kesilmesi yüzünden gölde sirkülasyon durmuş, hava pompası çalışmayan akvaryuma dönen gölde balık ölümlerine rastlanır olmuş, suların çekilmesi bazı bölümlerin bataklık haline gelmesine neden olmuş, sinekler için gün doğmuş. Piknikçilerin arkalarında bıraktıkları çöpler, artıklar çevresinin görünümünü iyiden iyiye bozmuş, ve kirletmiş. İşte bu aşamadan sonra insanın "sorunlu bilgisayar"a yaptığını Mogan'a da yapmaya çalıştığını görüyoruz. Geçtiğimiz Haziran ayında Ankara Büyükşehir Belediyesi Mogan Gölünde bir "saz söküm" çalışması başlattı. Saz sökümü, Mogan'a yapılacak olan park için öngörülmüştü ve şu şekilde yapılıyordu: Önce kocaman kepçeler sazların arasına dalıyor, sazları söküyordu ve arkasından daha da kocaman bir kepçe dibin çamurunu kazıyarak bir daha saz çıkmasını imkansız hale geliyordu. Bu "formatlama" işlemi sırasında gözden kaçan ya da göz ardı edilen konu, mevsim itibarıyla sazların arasında yüzlerce kuş yuvasının var olduğu ve kuşların bahar gelince üremeye başladıkları için yuvalarda ya yumurta ya da yeni çıkmış yavrular olduğuydu. Her şeye rağmen, ölmemiş bir sevgiyi öldürmeye çalışmak; bir yenisini besleyip büyütmekten daha zor değil midir? O günlerde konuştuğumuz greyder operatörlerinden birisi "Söküm yapmadan önce kepçeyle sazlara biraz vuruyoruz, kuşlar uçuyor, ama uçamayanlara yapacak bir şeyimiz yok" diyordu. Tüm tepki ve engelleme çabalarına rağmen Gölün batı tarafındaki sazlar kuşların üreme dönemi olmasına rağmen söküldü ve kıyı taşlarla doldurularak Mogan parkının yürüyüş yolu haline getirildi. Park 2005 yazında tamamlanarak görkemli bir törenle açıldı. Beynin yarısının uyuduğu sırada metabolizmanın yavaşladığı ve yunusların neredeyse hiç hareket etmedikleri belirlendi. Bu durumda, yunusların bir yüzgeçlerinin su yüzünde olması nedeniyle suyu dalgalandırdıkları ve böylece fark edilebildikleri kaydedildi. Yunusların, beyinlerinin iki kısmını dönüşümlü olarak harekete geçirdikleri ve her seferinde diğer gözlerini kapadıkları ifade edildi. Tek taraflı uyumanın laboratuvarlardaki testlerde de kanıtlanabildiği, bilim adamlarının beynin "uyuyan" kısmında yavaş beyin dalgaları, uyanık kısımda ise hızlı beyin dalgaları saptadıkları, 20 dakika sonra da bu tablonun tersine döndüğü belirtildi. Yunusların günde 8 saat bu şekilde uyudukları ifade edildi. Ekonomi, politika, sosyoloji, psikoloji, felsefe, teoloji de bireyi kendi yaklaşımları ile inceliyor. Bütün bu disiplinlerde söz konusu olan birey; insandır, yani sizsiniz.  Birey olarak yaşamınızın başlangıcı üzerindeki tartışmalar, yaşamınızın sonlanmasında da devam ediyor. Genel olarak bu dünyadaki yaşamın sonu, "ölüm" olarak kabul edilse bile ölümün;  tıbbi olarak "beyin ölümü", "fizyolojik ölüm" gibi farklı zamanlarda gerçekleştiği kabul edilebiliyor. Olaya metafiziksel açıdan yaklaşırsanız durum daha da karmaşıklaşıyor (öteki dünya, reenkarnasyon vb.).  "Yaşam"ın ortalama süresi ise, zamana ve ülkelerin gelişmişlik düzeyine göre değişmektedir. Genel olarak denilebilir ki; tıbbi alanlardaki yeni buluşlar ve yaşam standartlarının iyileşmesi, zaman içerisinde ortalama insan ömrünü uzatmıştır. Bunun doğal sonucu, gelişmiş ülkelerde ortalama insan ömrü, gelişmekte olan ülkelere kıyasla daha uzundur. Ne var ki insan ömrü, günümüz şartları içerisinde yine de sınırlıdır. Etleri haşlamadan önce az yağda kızartırsanız, daha lezzetli olurlar. "Yaşam"ın bu sınırlı süresi içerisinde "birey" aynı konumda kalmamaktadır. Aşağıda bireyin yaşam süresi içindeki devreleri incelenecektir. "İyi yaşamak için acele et, ve şunu bil ki her gün başlı başına bir hayattır." 2. Yaşam devreleri. Beden-zihin-ruh üçlüsünden oluşan birey, yaşamı boyunca gelişmektedir. Yaşamının ilk yıllarında birey, dış desteğe ihtiyaç duyar. Bu destek olmaksızın yaşamını sürdüremez. Dış dünyaya ilişkin ilk deneyimleri de bu dönemde kazanır. Birey bir taraftan bedensel olarak gelişirken, zihinsel becerileri ve çevresi ile olan ilişkileri de gelişir. Konumuz açısından önemli olan ikinci tür gelişim, yani birey yaşamının psikososyal devreleridir. Birey yaşamı temel olarak üç devreye ayrılır. "Oradan ayrıldıktan bir süre sonra, çocukluğunu geçirdiğin şehre dönersen, orasının özlemini çektiğin yer olmadığını göreceksin. Özlediğin o şehir değil, çocukluğundur." Çocukluk devresi (0-12 yaş): Birey gelişiminde en hızlı devre olup, kendi içinde alt devrelere ayrılır. Bireyin ileriki yıllarda sergileyeceği kişilik özelliklerinin temelleri, 12 yaşına kadar süren bu devrede atılır. Bu kitabı okuyan kişiler için bu dönem çoktan geçmiştir ve kendileri için yapılabilecek çok fazla bir şey yoktur. Ancak bu dönemde gelişmeye başlayan kişilik özellikleri ve çoğu yetkinlikler, meslek seçimi ve dolayısı ile bireysel kariyer ile yakından ilişkilidir. Bu yüzden, kendiniz için geç olsa bile, çocuklarınız için bu konunun önemini algılamanızı, çocuklarınızın fiziksel ve psikolojik açıdan sağlıklı gelişimi için bu konuda yazılan kitapları okumanızı öneririm. Karın ağrısı yakınması ile gelen orta yaşlı bir kadın hastada sorulması gereken sorular hakkında ne düşünüyorsunuz? Çocukluk devresinde, ilgi duyulan mesleklere ilişkin ilk ipuçları da ortaya çıkar. Bu, çocukların kendi aralarında oynadıkları oyunlarda üstlendikleri rollerde, bir de büyüklerin "Büyüyünce ne olacaksın?" sorusuna verilen cevaplarda kendisini gösterir. Ancak bu devredeki ilgi daha çok, çocuğa yakın olan kişilerin meslekleri veya anne-babanın yönlendirmesi ile sınırlı olarak ortaya çıkar. Her ne kadar aşırı beslenmenin şişmanlığa neden olduğu konusunda kuşku yoksa da, ne kadar yemenin aşırı yeme sayılabileceğinin basit bir kalori hesabı ile ortaya konulabileceği tartışmalıdır. Çocuğun gelişimine paralel olarak değişik meslek grupları hakkında bilgisi arttıkça, ilgisi de başka alanlara kayabilecektir. "Yetişmiş her insanın içinde oynamak isteyen bir çocuk vardır." Nietzche. Yetişkinlik devresi (13-40 yaş): Bu dönem kendi içinde üç alt devreye ayrılır: Ergenlik devresi (13-18 yaş): Bu devrede birey, önemli fiziksel değişimler geçirir ve kimlik kazanmaya çalışır. Çocukluk devresindeki sağlıklı gelişim, bu devrede kimlik kazanılmasını da kolaylaştırır. Bu devrede birey, duygusal yönden anne babadan uzaklaşarak duygusal bağımsızlığını kazanır. Gelişen cinsel kimlik sonucu karşı cinse ilgi duymaya başlar. Toplumca kabul edilen sosyal tutum ve fikirleri benimser ve mesleki seçim konusunda karar verebilecek düzeye gelir. Nedense, yapmak istediklerini bir türlü gerçekleştiremeyenler, beceriksizliklerini aşmak için daha güçlü çabalar sergileyeceklerine; gittikçe daha edilgin, daha sinmiş, soluk ve bezgin asalaklara dönüşüyorlar. İlköğretim sonunda meslek liselerine veya lise eğitimi sonrasında üniversite eğitimine bu devrede başlanılmaktadır. Gerek meslek liselerinin, gerek üniversite fakülte ve bölümlerinin seçimi, bireysel kariyer için çok önemlidir. Ülkemizde ilköğretim sonunda genel lise veya meslek lisesi seçimi, bireyin kendi kararından çok, ailesinin tercihlerine bağlıdır. Üniversite düzeyinde okul seçiminde anne-babanın etkisi, lise düzeyine göre daha az olsa da önemini korur. Bu etki, özellikle kız öğrencilerin okul seçiminde oldukça fazladır. Köprüden geçti gelin. Ayrılık sevdaya dahil. Gençler okul seçiminde serbestçe hareket etseler bile genellikle günün modası mesleklere heves ederler. Aile büyüklerinden birinin bir meslekte başarılı olması da gençler üzerinde etki eder. Kendimi anlatacağım zaman, söze halamdan başlamayı severim. Evde büyük annesi olmayan çocuğun bir yanı eksik kalır inancındayım. Bir de iddiam var benim; büyükleri olmayan evden mesela, bir romancı çıkmaz, diye... Babaannem de, anneannem de vardı. İkisiyle de, nene-torun ilişkilerimiz oldu. Ama benim büyükannem, değişik ufuklar açan, bana has dünyalar yaratan masalcıbaşım Üftade Halam'dı. Evimizin insanlarını o sevdirdi bana. Denizli'de fark etmeye başladığım dünyayı ilkin onun gözüyle gördüm. Allah'a dair ilk suallerime o cevap verdi. Buluğa eriş şaşkınlığımı onunla paylaştım. Sinema sinema, mesire mesire, cami cami İstanbul'u onunla tanıdım. Bir memur evinde dünyaya açılan pencerem, kitaplardan da önce halamdı. Ömrüm oldukça unutamayacağım güzellikte bir tabiat parçasını da son günlerde halamın küçük torunu Özer gösterdi bana. Bize daha doğrusu... Kazzaz'ın veya kazaz'ın ne demek olduğunu bilir misiniz? Ben de, halamın kızı Bursalı bir ailenin oğluyla evlenince öğrenmiştim. "Ham ipeği işleyen veya satan" demek. Ayvalık'ta kaldığımız otele telefon etti Özer: Sizi çok seveceğiniz bir yere götürmek istiyorum. Bugün bir programınız var mı? Nereden arıyorsun? Yola çıktık bile, diye güldü. Özgül ve Özcan ablam da var. Gül ağacının meyvasına kuşburnu dendiğini bilen var mı? "Bireysel Kariyer Yönetimi"ni içinde yaşadığımız dünya ile sınırlı tutmak kaygısı, "yaşam" kavramını da aynı sınırlar içinde incelememizi gerektirmiştir. (Bu arada konuya girişimize bakarak boşuna endişelenmeyin: yaşamın başlangıcını "Big-Bang"e kadar götürmeyeceğim!...) Yine konumuz gereği bu kavramın öznesi insan olduğu için, doğada yer alan diğer varlıkların yaşamlarını da dışarıda tutuyorum. Bütün bu açıklamalar doğrultusunda yaşamı, "insanın doğumu ile ölümü arasında geçen süre" olarak tanımlayabiliriz. Yaşamın bu basit tanımı, elbette kendisinin de o kadar basit olduğu anlamına gelmemektedir. Doğum ile ölüm arasında geçen bu süre, her bir birey için farklı anlam ifade etmektedir. Bireylerin farklı kişilik  özellikleri bir yana, her bir yaşam, birbirinden farklı deneyimlerle yoğrulmaktadır. Değil aynı olması, birbirine benzeyen iki yaşam bulmak bile çok güçtür. Sonuçta her birey "kendi hayatını" yaşamaktadır. Biz de dünden hazırız Özer, dedim. Buluştuk, iki araba halinde yola koyulduk. Bu bölgeyi biraz tanırım. Diyorum ya size, yaşlanmanın türlü bin sakıncası yanında iyi tarafları da var. Mesela bir an gelir, bütün vatan coğrafyasıyla akraba olduğunuzu sanırsınız.  Bakın nasıl! Edremit'ten kız aldık, dedim. Bizim Lale gelin rahmetli Süleyman Tuncel'in kızıdır, Edremitli. Öğretmen olan Özcan yeğenim yıllarını Edremit'te geçirdi. Ayvalık'ta Gülseren Hanım'ın çocukluk arkadaşı (Edebiyat Fakültesi'nden benim de sınıf arkadaşım) Günseli ve Fikret çifti var; yazları oradalar. Bir diğer sevgili yeğenimiz Ayşegül, ki Fransa'da üniversite öğretim üyesidir, yaz aylarını eşi ve çocuklarıyla Assos'taki sevimli yazlıklarında geçirir. Burhaniye'nin bir adı da (bana ve bütün ailemize göre) İsmail'dir; Aysel ve çocuklarıyla o da her yaz orada. Onun olduğu yer, benim de memleketim sayılır. Yok be yahu! Ne kaldı geriye, Altınoluk ile Havran mı? Zorlansam, oralardan da tanış bulabilirim size. Yani gidince. Edremitlilere: Demokrat Partili Ali'den beri, Balıkesir'den hâlâ Edremitli bir milletvekili çıkaramadınız, diye takılabilirim. Ayvalık turizme açık yanıyla konuşuluyor da, ekonomi açısından bölgenin merkezi olan Edremit haksız yere ikinci planda kalıyor, diye dertlenebilirim. Bölgeyi tanırım da, bizi ilk defa Özer'in götürdüğü Kozak Yaylası'nın adını işitmemiştim. Otobüs yolculuklarında eskimiş hoparlörden hışırtılı ve zor duyulan bir sesle yayılan türküler beni uyuturdu. İzmir, Bergama, Edremit, Ayvalık arası bir yerlerdeyseniz (yol tarifini benden beklemeyin), Kozak sapağını sakın atlamayın. Bir süre seyrek ormanlar ve göz alabildiğine uzanan bamya tarlaları arasında ilerleyecek, sonra ağaçların sıklaştığını ve güzelleştiğini göreceksiniz. Şöyle sorayım: Siz uzaktan bakınca, fıstık çamını diğer çam ağaçlarından ayırabilir misiniz? Sedir ağaçlarının düzgün, piramitsi yapısı ile karşılaştırıldığında, çınarların geniş, kucaklayıcı dalları daha bir sıcak duruyor. Ayırıcı özelliklerini söyleyeyim: uzun ve mevzun (bacaklar diyecektin handiyse; mevzun, "düzgün ve biçimli" demek) bir gövdesi varsa; alt dalları budandığı için yukarılarda kalan yaprakları bildiğimiz çam renginden daha koyu yeşil ve gürse; seyrelmiş yeri olmayan bir ormansa gördüğünüz, bir fıstık çamı ormanındasınız demektir. Demek ki neymiş? Yüksek yerlerde kartala da yılana da rastlanır; biri uçarak gelmiştir oraya, öteki sürünerek. Benim bugüne kadar görebildiğim ormanların çoğundan daha güzeldi, demekte hiç tereddüt etmeyeceğim. İstanbul Orman Bölge Müdürü Faruk dikilecek fidanlar arasında fıstık çamından da söz ettiğini öğrenince çocuklar gibi sevindiğimi de söylemeliyim. Giderseniz, orman köylerinden, ilkokul mezunu Önderin fıstık fabrikasını ziyaret etmeden de geçmeyin. Mevsimine göre 30 ila 70 işçi çalıştıran bir fabrika. (1985'te kurulmuş. Üretiminin çoğunu ihraç ediyor). Yaylanın önemli ürünü, dediğim gibi fıstık çamı. Sonbahara doğru toplanan siyah üzümleri de çok aranırmış. Bir de granit taşı var yaylada. Küçük küpler halinde parke taşı haline getirilmişlerini gördüm. Bu işin yapıldığı derli toplu bir tesis de var. Fıstık fabrikasını gezdik, kozalakların ayıklanmasından başlayarak adım adım fıstıkların sınıflara ayrılışını inceledik de, granit imalathanesini gezecek vaktimiz olmadı. Mutlaka uğramalısınız diyeceğim bir yer daha var. Yayla havası, cânım çam ormanı, biraz da yürüyüş, genci yaşlısı insan kurt gibi acıkıyor. Çay, bardakta durduğu gibi durur! Yaylaya çıkışta fıstık fabrikasına gelmeden, yolun sağında sevimli bir çardak altına rastlayacaksınız. Adı yazılı, Kozak Cafe. (Cafe'siz yayla olur mu?) Orada en alasından gözlemeler sizi bekliyor. Peynirlisi, kıymalısı, ıspanaklısı on dakikada hazırlanıyor. Mis gibi köy ayranı ve şehir lokantalarında bulamayacağınız salatalar. Daha ne istersiniz? TEMA'cı dostum Nihat'a müteşekkiriz, bizi Macahel ormanlarıyla buluşturduğu için. Özer'e de Kozak Yaylası için teşekkürler ettik. Sizlere bir güzellikten haber getirebildiğim için de mutluyum. Ya da şöyle söyleyeyim, diğer kan hücrelerini tespit edemezsin ve eritrositlerden ayırt edemezsin. Belki hücre büyüklüklerinden kabaca bir tahminde bulunabilirsin ama nükleuslu kan hücrelerini biribirinden ayırt etmek mümkün değil. Bu orman, ormanlar... Tıpkı deniz ve denizler gibi, insanın vazgeçilmez sevgililerindenmiş de meğer, ben bu gerçeğin şimdi şimdi farkına varıyorum. Kanı iyice yaymamışsın ki gördüğün gibi, kanın damarlar içerisindeki görüntüsü preparat üzerinde görünüyor.büyük çoğunluğu eritrosit bunların.dediğim gibi giemsa boyası kullanmış olsan lenfosit, monosit ve diğer hücre tiplerini eritrositlerden ayırt edebilirsin. sanırım bu görüntüden şöyle bir sonuç çıkıyor. Eritrositler -insanlarda- çekirdeksizdir. Az önce kurbağa kanından alınmış örneğe baktım. Oradaki eritrositler giemsa boyası kullanılarak preperat hazırlanmış ve sadece eritrositin çekirdeği boyanmış. Yani boyayı çeken kısım nükleus. Diğer hücre tiplerine baktığımızda onların da nükleusu var ve boyanan kısımlar nükleus. Boyasız yaptığın bu yöntemle şu anlaşılmıştır ki, eritrositleri görebilirsin ama diğer hücrelerden ayırt edemezsin. Bir cep telefonu yaşamı bu denli çekilmez duruma getirebilir mi? Sen gene de giemsa boyası kullanarak yap. Buzdolabından katı olarak çıkardığınız margarini keserek una yedirin. Unla yağ ekmek kırıntısı görüntüsü alınca çok soğuk yarım bardak suya azar azar katarak hamuru yoğurun. Buzdolabında yarım saat bekletin. Çentilmiş soğanı 3 çorba kaşığı margarinde pembeleştirin. İkiye kesilmiş mantarları ilave edin. 5 dakika pişirin. Kıymayı ayrı bir tavada kavurun. Tuzu, kekiği ve domates salçasını katıp, mantarlı soğanla karıştırın. Sakın buradayazanı bir yemek tarifi sanmayın, buradaki yalnızca bir kelime salatası; o da yenmez! Hamuru bir fırın tepsisine yayıp 225 derece fırında 10 dakika kadar pişirip çıkarın. Kıymalı harcı üzerine yayıp, en üste rende peyniri serpin, domates dilimlerini yerleştirip, fırına sürerek 10 dakika daha pişirin. Erkan ile Söyleşi: Rüzgâr sesi, denizlerin, dalgaların nağmeleri, yağmur, kuş sesleri... Müzikle, ahenkle dolu bir kâinat... Kalpleri, ruhları aşka çağıran müziğin coşkusudur. Sanatçı bozmadan, bulandırmadan duygulara müziği taşır. Müziğin piyasaya "para" olarak düşmesi, piyasa malı olması, gerçek müziğin gizlenmesine neden olmuştur. Onun ifadesi ile, "Hoyratça tüketme çabasında olanlar kaybederler." Zaman bunu gösterecektir. Kaşın gözün güzellikle ilgisi var mı? Yoksa tavır mıdır asıl güzeli güzel yapan? Müziği başkadır. "Müziğim pek eğlenceli değildir. O yüzden türkü olayı bizim için geçmişte kalmış bir konu." Olsa da olur olmasa da olur ise niye olsun ki? Türkülerden hareketle bu toprakların insanının köklerine inmek mümkün. Türkülerin, sözlerinin, ezgilerin izini sürersek bu toprakların insanına ait neler söyleyebilirsiniz? Müziğin izini sürerseniz Anadolu halklarına ulaşıyorsunuz. Dolayısıyla ne kadar büyük bir armoni içerisinde ve zenginlik içerisinde olduğunu, olmak durumunda bir yer olduğunu görüyorsunuz. Nasıl yani? Hem müzik açısından hem diller açısından hem folklorun diğer öğeleri, yemek, kıyafet, örf adet vs bunlar ile ilgili zenginlikleri görüyorsunuz. Buralardan bir Yunus geçti diyeler. Bu sadece Anadolu'da yaşayan Türk halkları için değil, diğer bütün halklar için de geçerli. Burası sanki dünyanın olması gereken ideal bir armonisi içerisindeymiş gibi bir sezgi uyandırıyor türkü ile Anadolu'nun derinliklerine girdiğiniz zaman. Ama bugün olmayan şekilde bu. Öyle bir hayalimiz var. Yani günün birinde inşallah Anadolu eski armonisine eskiden de aslında ulaşamadığı o armonisine kavuşur ve buna bağlı olarak da dünya tam tamına bu uyuma ulaşır diye düşünüyoruz. Kalite güvence programları oluşturmak. Nükleer alanlardaki sözlerini yerine getiremeyecek oldukları zaman üye ülkeleri bilgilendirmek. Avrupa Birliği, işçilerin ve toplumun sağlığının korunması için gerekli standartların oluşturulmasına büyük önem vermektedir. 13 Mayıs 1996 tarihli, 96/29 sayılı Konsey Direktifi işçilerin ve toplumun sağlığının iyonlaştırıcı radyasyon etkisinden korunmasını destekler. Avrupa Birliği'nin Orta ve Doğu Avrupa Politikası. Avrupa Komisyonu bu ülkelerdeki nükleer güvenlik çalışmalarını desteklemektedir. Komisyon kısa dönemde bu ülkelerin işlevsel güvenliği geliştirmeye, santralleri güvenlik bağlamında teknolojik olarak desteklemeye ve düzenleyici rejimleri güçlendirmeye çalışmaktadır. Uzun dönem hedeflerde ise eski tip nükleer reaktörlerin "yenilenebilir enerji kaynakları" ile değiştirilmesi hedeflenmektedir. Eski demode nükleer tesislerin yenilenmesi oldukça pahalı ve zahmetli bir iştir buna karşın alternatif enerji kaynakları daha cazip bir seçenek haline gelmektedir. Bundan dolayı Avrupa Birliği bio-enerji, güneş enerjisi ve hidroelektrik enerjisini nükleer enerjiye alternatif olarak sunmaktadır. Tabii ki devletleri "alternatif enerji" kaynaklarına yönlendirmek uzun ve zorlu bir süreç olacaktır. Birliğin (Orta ve Doğu Avrupa) olmak üzere iki tane programı vardır. programı 1991 yılında Avrupa Komisyonu tarafından başlatılmıştır. Bu program Doğu ve Orta Asya'nın 12 ülkesine (Ermenistan, Belarus, Gürcistan, Kazakistan, Kırgızistan, Moldova, Rusya, Tacikistan, Türkmenistan, Ukrayna, Özbekistan ve 1991 ile 2003 yılları arasında Moğolistan da buna dâhil edilmiştir) teknik destek sağlamayı ve bu ülkelerdeki geçiş aşamasının desteklenmesini hedeflemektedir. Programı ise Polonya ve Macaristan'a yardım etmek için 1989 yılında oluşturulmuştur. Bizim toplumumuzda çocuklar ninni ile uykuya dalıyor, düğünlerde kına yakılırken türkü söyleniyor, yârinden ayrılana türkü yakılıyor, askere gidenin arkasından türkü söyleniyor. Müzik birçok alanda bir şekilde kendini gösteriyor. Dolayısıyla türkülerimiz sizce insanımızı ne şekilde etkiliyor? Türküler okul gibi işte, eğitiyor insanları, zamanında da eğitti, bugün de öyle. Sadece ondan bir şey almak isteyenleri eğitir tabii. O, öylece duruyor orda. Ama dünya ve dolayısıyla bizim bölgemizde insanlarımız da değişme süreci içerisinde bu kaçınılmaz. Artık kına yakılmıyor mesela. Sonunda bana geldiler. Bizde hâlâ yakılıyor. Armoni dedim de aklıma geldi, zeytinyağlı biber dolmasını kim sevmez?  Pek nadir, giderek azalan bir biçimde. Ondan sonra düğünler de başka. Anneler de ninni söylemiyorlar, ninni çok önemli. Okul bahçesinde oynarken attığım taş, kıymetli birinin çocuğunun başına gelmişti. Herkes hata yapar. Anneler ninni söylemek yerine kaset, video veya dijital dvd'lerden dinletiyorlar çocuklarına. Kabusla uyanıyorlar sonra... Evet. Ninni konusu çok önemli. Ninni konusuna özellikle değinmek lâzım. Ninni olacak ve de anne ninni konusunda eğitimli olacak. Gelenekten, daha öncesinden, kendi sülâlesinden, kendi annesinden, anneannesinden ninnileri almış olması gerekiyor. Doğru alması gerekiyor ki kendi de doğru makamıyla ve tavrıyla söylesin. Dinleyen çocuk müzisyen olacaksa, müzikle ilgili en azından ilk bilgileri annesinden, ninnisinden alacak. O yüzden annenin ninnisi çok önemli, çocuğun kulağının gelişmesi bakımından. Eğer anne ninniyi yanlış makamda söylüyorsa yanlış bir biçimde söylüyorsa, çocuğun kulağı gelişmiyor. Dolayısıyla "Bizim çocuğun ilgisi yok, pek yatkınlığı yok." deyip geçiştiriyor. Hâlbuki çocuk kesin öyle değil, her çocuk anasının karnında hem müzisyendir, hem matematikçidir, hem fizikçidir, hem mühendistir, hem doktordur. Ben öyle düşünüyorum. Karlar erirken neden ses çıkarmazlar? Anadolu toprakları, binlerce yıl değişik medeniyet ve kültürü üzerinde barındırmış, yerküremizin önemli bir coğrafyasında yer almakta. Bu topraklarda yaşayan duygu yüklü kişiler, doğal ve sosyal olaylar karşısında ürettikleri nice güzel ezgiyi bizlere armağan bırakmışlar. İz bırakma endişesi ile yaşanmış bir ömür boşa geçmiştir. Günümüz icracılarının, bu nadide eserleri, ana yapısını bozmaksızın, çağın kulağına hitap edecek şekilde yorumlayarak, geniş kitlelere farklı lezzetlerle sunmaları gerektiğine inanıyorum. Ancak bu sayede dinleyici kitlesini büyütebiliriz. Aman efendim, sözü mü olur? Ben, sen, o yok; biz varız. Son yıllarda yapılan değerli çalışmalar, öz müziğimizi daha da dinlenir hale getirmektedir. Güzel çalışmalara katkıda bulunmak amacıyla, her ortamda sıkılmadan dinlenebilecek, yaşamı gönül gözüyle algıladığımız şekilde anlatarak ortak duygular yaratmak adına, enstrümanların birbirleri ile saygıyla sohbet ettiği, dizgin, içinizden sözlerini söyleyerek eşlik edebileceğiniz bir çalışmayı beğenilerinize sunuyoruz. Bir kadın neyi bekler? Gerçek bir erkek bekler, babasına güvenebildiği kadar güvenebileceği... Bakma sen öyle dediğine! Evini işinden çok önemseyecek, yeteri kadar para kazanacak, ama çok çalışmayacak ve yorulduğunda suratı asılmayacak... Eşi, evin ihtiyaçlarını belirlediğinde bu çaba için ona teşekkür edecek ve yeni perdeler için 6 ay taksit öderken yüzünden minnet ifadesini eksiltmeyecek... Eşinin kırk yılda bir başı ağrıdığında, bu ağrıyı geçirmede yetersiz kalan tıbba içtenlikle -ama kısık sesle- sövecek ve o gece -üzüntüden- televizyon bile seyredemeyecek... Eşi konuşurken onu içten gelen bir dikkatle dinleyecek, televizyonda maç izlerken duyabileceği "...almamız gerek" ile biten tümcelerden sonra "tabii hayatım" demeyi ihmal etmeyecek... Nişanlıyken söylediği her sözü anımsayacak, sık sık ve gerek duyulduğunda tekrarlayacak, söylediklerine inanmakta devam ettiğini davranışlarıyla da göstermekten asla vazgeçmeyecek... Olsa da olur olmasa da olur diyebiliyorsan, ne duruyorsun?  "Seni, yalnız seni seviyorum, sensiz olamam, ben sensiz ne yaparım, sen benim her şeyimsin, dünya bir yana sen bir yana, çocukları bile gözüm görmüyor valla" derken, sesi titremeyecek ve inandırıcı olacak... Bir kadın böyle bir erkeği bekler de,
5 bilmiyorum ne kadar bekler! Mutsuz olmamız, kahır çekmemiz için ne çok sebebimiz var! Olup bitenin, acı verici durumu karşısında mutsuz olmak daha insana yakışan bir şey değil midir? Değildir! Mutlu olmak, insan olma sorumluluğu taşıyan herkesin bir sorumluluğudur. Son zamanlarda sık sık kendime söylediğim bir söz: "Mutsuzluk ahlâksızlıktır." Ahlâk yaşamının hedefi mutluluktur; mutluluk ahlâkına göre yaşamalıyız anlamında söylemiyorum bu sözü. "Mutluluk", "mutsuzluk" kavramlarından, çağımız insanının çoğunlukla anladığını anlamıyorum. Bu kavramların farklı yorumlarına gerek duyduğumuzu düşünüyorum. Akıllı mutsuz, salak mutlu mu olur? Alışılagelmiş bakışla, düşünen, araştıran, soruşturan, eleştiren insanın mutsuz olması gerektiğine inanılır. Dünyadaki gidişe "aklı eren" insan, oradaki akıldışı akışı, haksızlığı, sömürüyü, acıyı, iletişimsizliği, kısacası dünyadaki cehennemi görür ve mutsuz olur. Aydın mutsuzdur; gördüğü karşısında; gördüğünü düzeltmeye çabalamasındaki yetersizliği karşısında. Günler bir biri ardına, kimsenin gözünün yaşına bakmadan geçip gidiyor. Ne çare? Düşününce mutsuz olur insan; bir anlamda nasıl düştüğünü görmüştür, kendinin ve insanlığın. Düşünüyorum: O halde mutsuzum der. Mutsuzluk dünyayı değiştirmenin bir gerekçesi olur; yalnız gerekçesi değil, itici gücü, enerjisi. Mutsuzlar, dünyaya isyan edip, dünyayı değiştirmeye, dönüştürmeye çabalayacaklardır. Mutsuzluk, uyumamanın, uyanıklığın, isyanın, eleştirinin bir itici gücüdür. Mutsuz, bilinçlidir, bilgilidir, asidir. Oysa, mutlu, tam bir salaktır. Düşünme gücünden yoksun, bilgisiz olduğu için mutludur. Aydın mutlu olamaz; o denli çok kaygısı; içinden bir türlü çıkamadığı kendisine, düzene, düzenin değiştirilmesine ait sıkıntıları vardır ki, mutlu olması olanaksızdır. Boş kafalı, yaşamayı yüzeyden alan, sorumsuz, bencil insanlar mutluyum diye dolaşırlar. Ne kadar kapsamlı, ne kadar derin düşünürseniz o kadar mutsuz olursunuz. Beygir, attan üstün müdür? Aslanın ormanlar kıralı olduğuna kim karar verdi? İşte yukarıda mutluluk ve mutsuzlukla ilgili saptamalara karşı çıkıyorum. "Akıllı mutsuz, salak mutlu" savının yaşama beceriksizliklerinin bir avuntusu olabileceğini düşünüyorum. Mutsuzluk görüntüsünün, saplantısının ya da avuntusunun "gerçekle" yüzleşmekten bir kaçış olduğunu düşünüyorum.
6 Mutluluk bilinç ve yürek işidir. Dünyada bir zulüm, haksızlık, sömürü düzeni olduğu bana açık geliyor. Mutsuz olmamız, kahır çekmemiz için ne çok sebebimiz var! Olup bitenin, acı verici durumu karşısında mutsuz olmak daha insana yakışan bir şey değil midir? Değildir! Mutlu olmak, insan olma sorumluluğu taşıyan herkesin bir sorumluluğudur. Burada, "şişe yarıya kadar dolu" demiş mi oluyoruz, "yarıya kadar boş olan şişe"ye? Mutlu olma bir çeşit aldanma sonucu mu elde edilecektir? Bana bunu yapmayacaktın kardeşim! Avunma, aldanma, görmezlikten gelme, sorunlardan kaçma yoluyla "mutluluk oyunu" oynamaktan söz etmiyorum. Aldanma sonucu "mutluluk" sözde mutluluktur. Mutluluk bir bilgi işidir: fark etme, ayırt etme, yargılama; düşünebilme işidir! Dürüstlükle başarılır. İnsanın ardında olduğunu söylediği mutluluğun, sorunlardan, acılardan, kaygılardan azade bir ruh haliyle yaşanması gerekmez. Gerçekle yüz yüze, onun sorunlarıyla içice olduğunuz halde mutlu olabilirsiniz. Fazla kahve insanda çarpıntı yapabilir. Önce şu soru: Neden ardındayız mutluluğun? Gerçekçi olduğumuz, gerçeği anlamaya, yorumlamaya, sorunlarıyla baş etmeye çabalamak için. Bakıyorum da, tiril tiril giyinmişsin bu gece! Araştırmak için. Mutsuzdan araştırmacı olmaz. Mutsuzdan devrimci olmaz. Mutsuzdan başkaldırı, umut, düş bekleyemezsiniz! Senin böyle düşündüğünü bilseydim, bu işe hiç girişmezdim.
7 Karşı çıkışları duyuyorum: Mutsuz bilenmiştir, ödün vermez, kavgaya, savaşa, mücadeleye, zulüm görmeye hazırdır. Kelle koltuğunda yürür mutsuz. Mutlu, yitirmek istemediği mutluluğu için korkaktır, ödünler verir; dünyadan hoşnuttur, merak etmez, öğrenmez, kendini aşmak istemez. Genç bir ülkeyiz, ama yaşlanıyoruz. Hazır mıyız? Türkiye genç bir ülke. Gençlik yalnızca Cumhuriyetin bu topraklarda var olmuş başka devletlere görece genç olmasından değil, nüfusumuzun da genç olmasından kaynaklanıyor. Gençliğin kaçınılmaz geleceğine bakıp, bu sayımızın dosyası için "yaşlılık" konusunu düşündüğümüzde mevsim bahardı. Konunun yaz-tatil ayları için uygun olmayacağını tartıştık bir süre. Neyse ki seçimlerden yeni çıkmıştık ve ülkenin önemli yönetim birimlerini teslim ettiğimiz kişiler, konumuza destek sağlıyordu. Biz bu sayıyı hazırlarken -bir sayının düşünülüp, yazıların oluşturulup, düzeltilip, dizilmesi, basılması, postalanması öyle kısa bir zaman dilimine sığamıyor maalesef- yaş, yaşlılık, emeklilik yaşı tartışması bütün medyayı tuttu. Bu kez uzağı görmüştük. Aman Allah, gözlere bak, gözlere! Haziran, Temmuz ayları önüne gelen herkesin yaşlanma, ölüm yaşı, çalışma yaşı, üretken olmayan kişilerin maddi yükü gibi konularda ileri geri, kopuk kopuk bir şeyler söylemesiyle geçti. Ne oluyordu?  A) Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları artık çok yaşıyorlardı, erken emekli olup sosyal güvenlik sistemini çökertmekteydiler (Hükümet kanadı). B) Yaşam süresinin artışında abartılacak bir durum yoktu. Hükümetin önerisi kabul edilirse ancak mezarda emekli olunurdu. Bu da nereden çıktı diye sorarsın kendine. Kuru göz rahatsızlığı, teknolojinin gelişmesiyle paralel artış gösteren, gelişmiş toplumlarda sık görülen yaygın bir rahatsızlık türüdür. Bu konuda şunları söylüyor: "Kapalı ortam ve kaloriferler havayı bozan etkenlerdir. Konsantrasyon gerektiren işlerde çalışanlar ise bilgisayar başında yeterli sayıda göz kırpma işlemini gerçekleştiremezler. Bu iki etmen gözlerde göz kuruluğuna sebep verir." Yazın birçok kişi güneşin zararlı etkilerinden korunmak için güneş gözlüğü kullanıyor. Kış geldiğinde de güneş gözlükleri çekmecelere kaldırılıyor. Oysa bu son derece yanlış. Yaz, kış demeden güneş gözlüğü kullanma alışkanlığını yitirmemek gerek. Doktor, kışın göz ve göz çevresinin soğuk ve kuru havalarda korunması gerektiği konusunda uyararak şöyle diyor: Göz kapağı ve göz çevresindeki cilt ince ve kırışmaya en yatkın bölge olduğu için rüzgar, güneş ve karlı soğuk havalarda koruyucu, UV filtreli uygun bir gözlükle hem göz sağlığımızı hem de göz çevremizi korumuş oluruz. Ayrıca özellikle rüzgarlı havalarda gözümüzü kaçabilecek bir yabancı cisme karşı da koruruz. Bu nedenle koruyucu tedbir almak adına güneş gözlüğü kışın da kullanılmalıdır. Ancak kaliteli güneş gözlükleri tercih edilmelidir. Yeşil, mavi gibi yumuşak renkler seçilmeli, filtresinin kaliteli olmasına dikkat edilmelidir. Erken emekli olanların oranı %1'i geçmiyordu. Sosyal güvenlik sistemi zaten çökmüştü, nedeni de erken emeklilik değildi (Emek platformu). Bu aynen inek pisliği gibi duruyor. Bütün bu 50'ydi, 65'ti çekişmelerinin ilginç yanı, hemen hiç kimsenin Türkiye'nin nüfus yapısı ve gelecek 50 yılda -yani yasanın esas olarak durumu etkileyeceği zaman diliminde- bu yapının ne yönde değişeceği konusunda var olan, basılmış çalışma ve tahminleri esas almamasıydı. Uzay-zaman eğrisi doğru mudur? Bu dosyanın içinde yer alan yazı, bütün tartışmaların etrafında döndüğü, "doğumda beklenen yaşam süresi"gibi çok dolaylı bir kavram yerine "bağımlı nüfus"denen çocuk ve yaşlıların ve onlara bakmakla yükümlü olan ve de bakan "üretken nüfus"oranlarının geleceği konusunda bize bilgi veriyor. Önümüzdeki elli yılda altmış beş yaş üzeri nüfus artacak ama onunla aynı oranda ve daha kalabalık sayılarla üretken nüfus da artacak. Sil gözünün yaşını. Sorulardan bir tanesi bu üretken nüfusun gerçekten üretken olup olmayacağı? Türkiye bugün ergenliğe girmekte ve yaşamakta olan bu nüfus kesitini iyi eğitip verimli bir şekilde istihdam edebilecek mi? İkinci soru, 2000'li yıllarda 65 yaş üzerinde olacak insanların hangi oranda gerçekten"emekli"yani sosyal güvenceden yararlanır durumda olacağı. Emeklilik şemsiyesinden yararlanamayanlar ne olacaklar? Dünya Sağlık Örgütü'nün 1998 yılı raporundan yapılan derleme, yaşlıları bekleyen bu sorunların dünyada ne durumda olduğunu özetliyor. İşte tam da bu noktada karşı çıkışlara karşı çıkıyorum! Böyle salak, böyle eblek, böyle sorumsuzdan mutlu insan çıkmaz! Mutluluk bir bilinç işidir, yalnız bilinçli olmakla kazanılmaz mutluluk, yürek işidir aynı zamanda. Gülmedi şu bahtım, gülmedi gitti. Mutluluk, uyuşukluk, tembellik, atâlet değildir. Hamarat ruhların işidir. Acı çeken, acı çekmiş, duyarlı insanların. Mutluluk bir haz hali değildir. Acı yokluğu hiç değil! Bir bebek patiği gördüğünüzde zihninizde ne canlanır? Mutsuzluk yaşama beceriksizliğidir. Mutluluk iç ve dış özgürlüğe kavuşabilmede bir dönüm noktasıdır. İç dünyamızın, düşünce ve duygu dünyamızın bağımsızlığı, insanlarla kurduğumuz ikili ilişkilerin, toplumsal ilişkilerin özgürleşebilmesinde katkısı olan bir güçtür. Kendimizi ve dünyayı değiştirebilme gücü. Telos'umuza, hedefimize, amaçlarımıza, düşlerimize, ütopyamıza bizi ulaştırabilme gücü. Bu gücü anlayamamak, bu güce bigâne kalmak elbette sorumsuzluktur. Güzel, hakça bir dünya için çalışmamak demektir. Elbette ahlâksızlıktır. Mutlu, duygularını, aklını, bedenini bir bütün halinde yaşar. Duygu ve aklıyla iletişime geçer; onları tanır. Bedeninden gelen enerjiye haberlere, uyarılara açıktır. Mutlu, dinlemeye, anlamaya, söyleşmeye hazırdır: Kendiyle ve öteki insanlarla. Taktik uygulayan; insanları sınıflandırıp, damgalayan, denetleyip, elinin altından bırakmayan, mutlu olamaz. Mutluluk umut; mutluluk, içimdeki "daha var" diyen sestir. Mutlu, kendini "aşmak", öğrenmek, üretmek ister. Mutluluk, olanaklarını gerçekleştirmeye çalışmada yatar. Mutsuz, olanaklarını keşfetse de, gerçekleştiremeyendir. Mutsuzluk, insanın yaşama beceriksizliğidir. Kendini gerçekleştiremeyen, düş kuramayan, görüşlerini açık açık dile getiremeyenden mutlu olmaz. Sarmısaklı yoğurt öğle yemeği için pek uygun sayılmaz. Mutlu insan dünyayı değiştirecek insandır. Mutluluk, edilgenlik demek değildir. Tembellik hiç değil. Mutluluğun, dünyanın sonu olduğunu söyleyen masallarla kültürümüze geçtiğini görüyoruz. Mutluluk, öykülerin, romanların, filmlerin sonunda yer alabiliyor. Ne giydiğine karışmaya hakkı yok. Sonlara tıkılmış bir yaşam biçimi değildir oysa; somut yaşam alanında ortaya çıkıyor. Mutlu insan dünyayı değiştirecek insandır:Yaşamaya, kavgaya, düşünmeye, üretmeye hazır bir insandır. Mutluluk bir haz hali değildir. Bir karakterdir. Mutlu insan bu ahlâki karakteriyle, başına gelmiş ve gelecek olanları yaşar. Mutlu insan, zulüm çekmiş, işkence görmüş biri de olabilir. Mutlu insan yerinde duramaz, etkindir; sorumludur: Mutlu insanlardan söz ediyorum. Dünyaya bir bakış biçimi, bir yaşam biçimi oluveren mutluluk, ağır bir sorumluluk taşır. Çünkü, mutluluk "hazır olma" durumudur; mutlu insan, gerçekleştireceği tasarılarının altında ezilmez. Sosyal güvenceye sahip olmak herkes için, ama özellikle yaşlılar için çok önemli. Yaşlılıkta ortaya çıkan bir takım sağlık sorunlarına psikiyatristler dikkat çekiyor. Yaşlılıkta sık rastlanılan sorunlar anlatılırken iki önemli eksiğe de dikkat çekiliyor: 1- Dünyada özellikle de Türkiye'de yaşlılar için olmayan bakım kurumları, sosyal hizmet örgütlenmeleri mevcut durumda sayıca çok az. Kalitesi tartışmalı kamu bakımevleri "huzurevleri"ve avuç dolusu para isteseler de asgari hijyen şartlarını sağlamaktan bile uzak özel bakımevleri var. Sanat, yaşamdan kaçmanın bir yolu olabileceği gibi, yaşamı hakkıyla yaşayabilmenin de yolu olabilir. Evde bakım ise yalnızca ailenin yürüttüğü bir hizmet. 2- Hekimlerin bu konudaki ilgi, bilgi ve eğitim eksikliği. Gerçekten de emeklilik yaşı çekişmesine indirgenen "sosyal güvenlik reformu"tartışmasında üzerinde neredeyse hiç durulmayan konu, yaşlandığı söylenen bir nüfusun gerektirdiği özel örgütlenmeler, bunların nasıl, kimler tarafından, hangi kaynaklar kullanılarak gerçekleştirileceği. Çuvaldızı kendimize mutlaka batırmamız gereken nokta da burada. Biz hekimler "geriyatri"konusunda ne kadar deneyimliyiz? Ne kadar öğrenme heveslisiyiz? Sayısı herhalde yirmiyi geçmiş olan tıp fakültelerinin kaç tanesinde geriyatriyle uğraşan birimler, bölümler var? Kaçımız, insanın kırılganlığının arttığı, dengelerin hassaslaştığı yaşlılık dönemindeki hastalara bütünsel yaklaşmayı becerebiliyoruz? Seçim senin. Bir sorunu tedavi etmeye çalışırken olası diğer sağlık sorunlarını, ondan öte yaşlı insanların da sağlıklı olma, hayattan tat alma, potansiyellerini sonuna kadar kullanma hakları olduğunu gözetiyoruz? Niyetimiz bu olsa bile, bu konuda bilgi ve beceri sahibi miyiz? Türkiye'yi nasıl bir nüfus yapısı bekliyor? Kuruluşunun 75. yılında Türkiye Cumhuriyeti, nüfusunu değerlendirebilecek zengin demografik bilgi kaynaklarına sahip. Türkiye, demografi literatüründe gelişmekte olan ülkeler arasında ulusal düzeyde nüfus araştırması yapan ilk ülkelerden biri olmasına rağmen hâlâ kapsamlı ve güvenilir bir doğum-ölüm kayıt sisteminin olmayışı ile de ilginç bir durumda. Bu durum bir yandan konuyu iyi bilenlerin gelecekle ilgili güvenilir nüfus tahminleri yapabilmelerine olanak sağlarken, diğer yandan eldeki zengin bilgi kaynağını yorumlamasını bilmeyenlerin de ülke nüfusu hakkında sıklıkla yanlış yorumlar yapmalarına yol açmaktadır. Hızlı nüfus artışı ve aşırı doğurganlık kimileri için çözümlenmesi gereken en önemli sorundur. Kimilerine göre nüfus artışı korkulacak değil istenen bir durumdur ve desteklenmelidir. Her bitiş bir başlangıçtır. Bence, ülkedeki nüfus sorunundan çok nüfusla ilgili bilgi sorunu vardır. Pek çok politikacı, yönetici genel olarak doğurganlık düzeyi ile nüfus artışı kavramlarını karıştırmakta, nüfus dinamiklerini göz ardı etmektedir. Devlet İstatistik Enstitüsü'nün son yayınlarından birinde 1923-1990 yılları arası Türkiye nüfusu incelenerek 2050 yılına kadar nüfus tahminleri yapılmıştır. Bu kitabın her kütüphanede bulunmasında yarar var. Türkiye'de anti-natalist nüfus politikasının kabul edildiği 1965 yılından beri doğurganlık giderek azalmıştır. Bulgular, Türkiye'nin değişik bölgelerinde doğurganlık açısından farklılıklar olduğunu, ancak bu farklılıklar korunsa da, doğurganlığın bütün bölgelerde neredeyse aynı oranda azaldığını göstermektedir. Kabaca her bir kadının doğuracağı çocuk sayısı olan doğurganlığın azalmasına ve evlenme yaşının giderek yükselmesine rağmen, beklenen yaşam sürelerinin uzaması, çocuk ölüm hızlarının düşmesi ve geçmiş yıllardaki aşırı doğurganlığın sonucunda sahip olunan geniş genç nüfus nedeniyle ülke nüfusunun daha uzun yıllar artacağı hesaplanmaktadır. Başka sözlerle söyleyecek olursak, Türkiye'de kadınlar/çiftler giderek daha az sayıda çocuk sahibi olmaktadır, bu eğilim gelecekte de artarak devam edecektir, ancak genç nüfus yani üreme çağındaki çiftlerin sayısı o kadar fazladır ki nüfus artışı sürecektir. Tahminlere göre, Türkiye'de nüfus 2050 yılına kadar artarak 100 milyona yakın bir değerde stabilize olacaktır. Ancak artan nüfusta 0-14 yaş çocukların sayısı değişmeyerek 20 milyonda kalırken, üretken nüfus denilen 20-54 yaş grubunun nüfus içindeki payı giderek artacaktır. 1990 yılında 20 milyonu biraz aşan bu grup, 2010 yılında iki misline çıkarak 40 milyon kişiden oluşacak, 2030 yılından sonra da 45 milyon civarında durgunlaşacaktır. İnsanın düşündüklerini söylememesi acı verici ve yıpratıcı. Üretken nüfusun yanı sıra yaşlıların sayısı da artacaktır. Aynı tarihler arasında 65 yaş üzeri nüfus da benzer oranda, iki kat artıp 2 milyondan 4 milyona çıkarken, bu artış sonraları da devam edecek ve 2050 yıllarına doğru 65 yaş üzeri nüfus 15 milyonu aşacaktır. Türkiye'de nüfus dinamiklerinde yaş grubu oranlarındaki değişimin yanı sıra göçün de önemli bir yeri vardır. Göçler sonucunda metropoller çevresinde oluşan özgün yaşam biçimi, son yıllarda değişen iç göç örüntüleri ve uluslararası göçler nüfusu ekonomik ve sosyal yönden etkilemeyi sürdürmektedir. Araştırmalar, bireylere istedikleri sayıda ve zamanda çocuk sahibi olma hakkını veren Nüfus Yasası'nın henüz çıkmadığı dönemde bile ailelerin kendi çabaları ile gebelikten korunduğunu ve istenmeyen gebelikleri sonlandırdıklarını gösteriyor. Yaşam kalitesini yükseltmeye çalışma açısından değerli birer gösterge olabilecek bu bulgular, günümüz ailelerinin düşük doğurganlığının öncüleriydi. Artık ailelerin çoğu gelişen ekonomik olanaklarıyla daha az sayıda çocuğu daha iyi yetiştirme çabası içindeler. Ülkenin demografik yapısı çocuklar için daha iyi gelecek vaat ederken, yetişkinler ve yaşlılar için ciddi bir soru yaratıyor:Bu üretken ve hızla yaşlanan nüfusun nasıl bir yaşam kalitesi olacak? Öte yandan, düşündüklerini söyleyebilmek de her zaman rahatlatıcı olmuyor. Yaşlılık ve psikiyatri. Altmış beş yaşın üstündeki nüfus, dünyada şu sıralar en yüksek artış hızı gösteren nüfus grubudur. Bir çoğumuz bu gruptaki kişilerle ilgili ilk deneyimlerimizi dede ve ninelerimiz ile yaşamışızdır. Kimimiz olgun, anlayışlı dedemizi anımsarız, kimimizin aklında sürekli hastalıklardan konuşan, hep fenalaşan anneannemiz kalmıştır yaşlı insan örneği olarak. Kızım sana söylüyorum, gelinim sen anla! Değişik kişilik özelliklerini her yaş grubunda görmek mümkündür. Ancak fiziksel özellikler açısından genç yaş grupları homojen bir dağılım gösterirken, yaşlılar arasında büyük oranda bir değişkenlik vardır. İleri yaşına rağmen çok aktif, üretken, hâlâ çalışan bir yaşlı insan; aynı yaşta son derece halsiz, eklem ağrılarından adım atamayan bir başka yaşlı insan; gene aynı yaşta son derece unutkan, giyinemeyen, yemeğini kendi kendine yiyemeyen bir başkası. Böylesine birbirinden dağlar kadar farklı olan insanlar bizim yaşlı dediğimiz grubu oluşturur. Ama toplum yaşlıların hepsini bir kefeye koyup onların kulağına hoş gelmeyen sıfatları kullanmaktadır. İhtiyar, bunak, bir ayağı çukurda, sağır...  Evlilik, bu kadar yorucu olmak zorunda mı? Böylesine farklı bir nüfusun psikiyatrik problemleri ile uğraşır geriyatrik psikiyatristler. Depresyon ve demans en sık görülen problemlerdir. Diğer tüm psikiyatrik tanılar azalan sıklıkta da olsa karşımıza çıkarlar. Ancak bu yaş grubunu tedavi ederken bir diğer püf nokta da ailenin ayrıca değerlendirilmesidir. Hem tedavinin devamı, hem de bakım veren kişilerde üzerlerine aldıkları yüke bağlı olarak ortaya çıkabilecek ruhsal problemlerin tanınması açısından böyle bir değerlendirme gereklidir. Yaşlılar hakkındaki genel bir yanlış kanı onların hayatlarının sonuna geldiklerini, işe yaramaz olduklarını hissettikleri, bu nedenle depresyona girmelerinin doğal olduğu ve tedavi edilemeyecekleridir. Depresyonu kolaylaştırıcı çevresel etkenlerin varlığını ise yadsımamak lazım: Yukarıda belirtildiği gibi yaşlılar arasında bir çok açıdan farklılaşma bulunmakta iken, kayıplar, emeklilik, fiziksel kapasitede azalma gibi olgular büyük ölçüde ortak özelliklerdir. Son yıllarda yapılan birçok bilimsel araştırma, yaşlılık depresyonunun kendine özgü özellikleri olduğunu, tedavi edilebileceğini ve bu konuda hekimler ile toplumun daha çok bilinçlendirilmesi gerektiğini ortaya koymuştur. Birçok ülkede bu bilinçlendirme sürecinde geriyatrik psikiyatristler öncü rolü oynamaktadırlar. Aksi takdirde nükleer sızıntı hem doğa hem de insan sağlığı açısından onarılmaz yaralar açacaktır. Konseyin 3 Şubat 1992 tarihli 92/3 sayılı direktifi üye ülkeler arasındaki nükleer atıkların transferinin kontrol ve denetimini düzenlemektedir. Bu direktife göre, radyoaktif maddelerin transferi esnasında tüm ülkeler için geçerli genel bir bildirim ve doküman kontrolü zorunludur. Nükleer atıkların birlik içersindeki transferleri, ya da nükleer atıkların ihracatı ve ithalatı sıkı bir denetim altındadır. Örneğin, radyoaktif yüklemeyi yapanlar, yüklemenin yapıldığı ülkenin makamlarına verilmek üzere bir bilgilendirme formu doldurmak zorundadırlar. Atığın ithal edileceği yerdeki alıcı da bu formu yükün ulaşacağı ülkenin gerekli makamlarına iletmek zorundadır. Radyoaktif maddelerin ACP (Afrika, Karayip ve Pasifik) ülkelerine ihracı kesinlikle yasaklanmıştır. Anlaşmasına göre, radyoaktif atıkların 60 derece enleminin güneyindeki yerlere ve radyo aktif maddelerin güvenliğini sağlamak için yeterli mali kaynaklara sahip olmayan üçüncü ülkelere ihracatı yasaklanmıştır. a) Tohumla Çoğaltmada Kullanılan Yapı ve Malzemeler. Tohumların elde edilmesi, ayrılması, kurutulması, embriyo dinlenmesi görülen bitki tohumlarında kontrollü depolarda katlama yapılabilmesi için örtü dışında bir yapısal komplekse gereksinme vardır. Bu yapı içerisinde depolama dışında, ayırma, mekanik ve kimyasal aşındırma, ilaçlama ve paketleme işlemlerinin yapılabileceği ünitelerin bulundurulması gerekir. Nükleer Tesislerin Güvenliği. Tüm enerji üretim aktivitelerinde riskler olasıdır fakat nükleer enerjideki risklerin sonuçları daha ciddi ve geniş bir alanı etkilemektedir. Nükleer tesislerdeki risk radyoaktif maddelerden, atıklardan, atık ısısından ve kimyasal atıklardan kaynaklanmaktadır. Önemli olan önyargılar nedeniyle bir kenarda unutulan, gerekli tedaviyi göremeyen depresyonlu hastaları tanıyıp profesyonel yardıma kavuşturmaktır. Depresyonun tedavisinde ilk yapılacak şey, iyi bir fizik muayene ile depresyonu tetikleyebilecek tıbbi problemleri taramak; sonrasında ise iyi bir bilişsel bakı ile altta yatan olası bir demansiyel durumu dışlamaktır. Bu açılardan sorunsuz çıkan hastaların tedavisinde, öncelikle kullanılan diğer ilaçlar ile etkileşmeyen, tıbbi problemleri ağırlaştırmayan antidepresanların kullanılması ve mümkünse eşlik eden sosyal stresörler üzerinde odaklanan psikoterapi uygulaması yararlı olmaktadır. Elbette ki, psikoz ve anksiyete gibi depresyonun tedavisini zorlaştıran unsurların gözden kaçırılmayıp gerekli ilaçların eklenmesi zorunludur. Elektrokonvülziv terapi ise cevapsız ya da psikotik depresyonlu yaşlılarda güvenle kullanılabilen etkili bir tedavi yöntemidir. Yine EKT intihar riskinin belirgin olduğu depresyonda iyi sonuçlar vermektedir. Tüm nüfusta yaşlı erkekler en fazla intihar riski taşıyan gruptur. Unutulmaması gereken diğer bir husus ise, yaşlılık depresyonunun yineleme riskinin daha yüksek olmasıdır. Bu yüzden tekrarlayan depresyonda depresyonu tedavi eden doz ile yaşam boyu profilaksi önerilmektedir. Altmış beş yaş üstündeki nüfusun en sık karşılaştığı nöropsikiyatrik rahatsızlık demanstır. Demansın bu yaş grubunda prevalansı %4'tür. Tüm demansların yarısı Alzheimer hastalığıdır. Mikst demans, vasküler demans, Lewy cisimciği demansı, frontal lob demansı sırasıyla en sık rastlanan demanslardandır. Yaşlılarda yaşa bağlı değişik derecelerde unutkanlık beklenir. Unutkanlık 30 yaştan sonra yavaş yavaş ortaya çıkan bir problemdir. Yaşa bağlı unutkanlığın demans ile ilişkisi açıkça ortaya konamamıştır. Demans tanısı ise yalnız unutkanlık ile konabilecek bir tanı değildir. Demans diyebilmek için unutkanlığa ek olarak saptanacak bir bilişsel işlev bozukluğu bulunmalıdır. Bunlar görsel tanıma yeteneğinde bozulma (agnozi), dil yeteneğinde bozulma (afazi), yönetsel işlevlerde bozulma  (yargılama, düzenleme vb.) ve motor becerilerde bozulmadır (apraksi). Gözlerde batma ve kızarıklık şeklinde kendini gösteren göz kuruluğuna karşı alınabilecek çok basit önlemler var. Ofisin havalandırılması, ortam havasının nemlendirilmesi ve eczanelerden rahatlıkla temin edilebilen suni göz yaşını gözün ihtiyacına ve doktorunuzun önerisine göre kullanmak göz kuruluğunu gidermede etkili bir yol. Demans nöropsikiyatrik bir hastalıktır. Hastalığın tedavisi nörologlar ve psikiyatristler tarafından yapılabilir. İki uzmanlık alanının da işbirliği içinde olması hastanın en iyi tedaviyi almasını sağlar. Bilişsel belirtiler için son yıllarda tedavi seçeneklerimiz artmıştır. Yeni piyasaya sürülen kolinesteraz inhibitörleri bu alanda devrim yaratmışlardır. Hastalığın ilerlemesini bir yıl bile geciktirebilmek büyük kazanımlar sağlamaktadır. Oldukça pahalı olan bu ilaçlar doğru endikasyonda kullanıldığında maliyetlerini kat kat çıkarmaktadırlar. Bu yüzden bu ilaçlarla başlanacak hastayı doğru seçen, gerektiğinde (cevapsızlık durumunda)ilacı kesmeyi bilen hekimlerin sayısını arttırmak için demansın tanı ve tedavisine yönelik eğitimin artarak devam etmesi çok önemlidir. Bu ilaçların yanı sıra yüksek doz E vitamini, östrojen, non-steroid antienflamatuar ilaçlar, gingko biloba demansın bilişsel tedavisinde kullanımı üzerine yaygın araştırmalar yapılan ilaçlardır. Bunların arasında özellikle günde 2000 IUE vitamininin günlük yaşam aktivitelerinde anlamlı düzelme sağladığı gösterilmiş ve Alzheimer hastalığı tedavisinde rutin olarak kullanılır hale gelmiştir. Ne yazık ki ülkemizde sosyal güvenlik sistemleri E vitamininin ederini karşılamaktan vazgeçmişlerdir. Daha çok okuyabilmek, daha çok düşünebilmek, daha öçok konuşabilmek için daha az çalışmam gerek. Bu ne büyük açmaz! Türkiye'de yaşlılık ile ilgili konular yaşam beklentisinin uzaması ile yavaş yavaş gündeme oturmaktadır. Ülkemiz sağlık politikasını oluştururken, önümüzdeki 20 yılda yaşlı nüfus artışı ile ilgili projeksiyonlar yapmalıdır. Sorunlar ortaya çıktığında hazırlıksız yakalanmak sosyal devlet olma iddiası ile bağdaşamaz. Toplumun değişik araçlar ile eğitimi yoluyla beklenebilecek yaşlılık problemleri zamanında tanınıp tedavi edilmelidir. Tedavi edilmeyen sorunların yalnız hastaların ve bakım verenlerin sorunu olmadığını, tüm toplumun sorunu olduğunu kabullenerek işe başlamamız gereklidir. Uluslararası Yaşlılar Yılı.Yaşlanma, ayrıcalıksız her canlıda görülen, tüm işlevlerde azalmaya neden olan, süregen ve evrensel bir süreç olarak tanımlanabilir. Organizmanın molekül hücre, doku, organ ve sistemler düzeyinde, zamanın ilerlemesi ile ortaya çıkan, geriye dönüşü olmayan, yapısal ve fonksiyonel değişikliklerin tümüdür. Yaşlılardaki patolojik değişiklikleri anlayabilmek için, yaşlanmanın normal seyrini öğrenmek gerekmektedir. Gerçek biyolojik yaşlanma değişik bireylerde farklı hızlarda olmaktadır. Çünkü genetik özellikler, yaşam tarzı, hastalıklar ve kişilerin fizyolojik başa çıkma yolları çok değişiklikler göstermektedir. Normal yaşlanma sürecinde, zamana bağlı olarak ortaya çıkan değişiklikler, normal koşullar altında fonksiyon kaybına neden olmazlar, ancak organ sistemlerinin rezervlerinde ve homeostatik kontrolde bir azalma söz konusudur. Bu nedenle vücudun çeşitli stres ve değişen koşullara adaptasyonu azalmıştır. Çocukların maden suyu içmesi zararlı mıdır? Maden suyunun bilinen hiçbir zararı olmayıp, aksine vücudumuza sayısız yararı vardır. Büyüme çağındaki çocuklar, kalsiyum, demir, çinko, florür gibi minerallere yetişkinlerden daha fazla ihtiyaç duyar. Bu ihtiyaçlarını karşılamanın en iyi yolu, bolca süt ve doğal suları tüketmeleridir. Maden suyunun içerdiği kalsiyum kemik yapısının, florür ise ağız ve diş sağlığının gelişmesi için son derece yararlıdır. Yaşlılar daha sık hastalanmakta, daha fazla kronik hastalık veya sorun ile yaşamak zorunda kalmakta, çoğu kez birkaç sağlık problemini bir arada göğüslemeye çalışmakta, bütün bunların sonucunda da sağlık merkezlerine daha fazla başvurmakta ve daha uzun süre hospitalize edilmektedirler. Yaşlılarda sadece hastalıkların klinik boyutu ve tedavi yaklaşımları değil, tanısal mantık da değişiklikler göstermektedir. Konunun sosyal, kültürel, yasal, ekonomik ve etik boyutları göz önüne alınacak olursa ne kadar geniş bir yelpazeye yayıldığı da ortaya çıkacaktır. Pek çok geriatrist tarafından bu bilim zekanın, sorun çözmenin, yaratıcılığın ve hasta ile aileler arasındaki duygusal birlikteliğin bir karışımı olarak tanımlamaktadır. Yaşlanmaya bağlı yeti kaybının ve hastalıkların tedavi ve rehabilitasyon giderlerinin artması, yaşlılarda görülme sıklığı artan hastalıklara bağlı sorunların yoğunlaşması, yaşlanmanın altında yatan yapısal ve işlevsel mekanizmaların gün geçtikçe daha fazla aydınlanması, geriatri bilimine sadece gereksinim değil, ilginin de artmasına neden olmaktadır. Bütün bunlara karşın tüm dünyada önerilen sağlık reformu taslakları açısından yaşlılar gerekli özeni görmemektedirler. Her tıbbi sorun ve uygulamanın yaşlı ile ilgili önemli ayrıcalıklarının olduğunu ve bunları bilinçli olarak öğretmek ve uygulamak zorunluluğu doğduğunu vurgulamak gerekir. Ayrıca, yaşlıların sağlığının korunmasının ve yaşam kalitesinin artırılmasının da ana tıbbi sorunlar kadar önemli olduğu göz ardı edilmemelidir. Tıbbın hiç bir dalında bu kadar çeşitli konunun ve bilim dalının iç içe girdiği görülmez ve yaşlı hastalar bağımsız bir yaşam için doktorların yeteneğine en bağımlı kişilerdir. İçinde bulunduğumuz yıl, Dünya Sağlık Örgütü tarafından "Uluslararası Yaşlılar Yılı"olarak belirlendi. Yaşlıların ailelerine ve topluma katkıda bulunmayan insanlar olarak algılanmalarının yanlış olduğu vurgulanarak, aktif ve üretken bir yaşlılık sürecinin önemi üzerinde duruldu. Ailesel, sosyal ve çevresel faktörleri kapsayan doğru bir yaşam tarzı yanında, sosyal eşitsizlik ve yoksulluğun azaltılmasına yönelik politikalar da yaşlılık sürecinin en iyi şekilde yaşanabilmesine destek olacaktır. 1982'de Viyana'da gerçekleşen toplantının raporunu anımsamakta yarar olduğu düşüncesi ile üzerinde durulan önemli noktalar şöyle sıralanabilir: Yaşlılar, fiziksel ve mental olarak kötüye kullanılmamalı, toplumun sosyal, eğitsel ve kültürel kaynaklarını kullanabilmeli. Yaşlı birey, potansiyelini geliştirme şansına sahip olabilmeli, nerede yaşarsa yaşasın temel özgürlük ve insan haklarına sahip olmalı. Öğrencilerin, futbol maçı anlatarak saayfa doldurdukları sınavları düşününce, burası tam da maç anlatılabilecek bir yer gibi geliyor. Bari Beşiktaş şampiyon diye yazayım. Hastalıklardan korunmak için sağlık hizmetlerinden rahatlıkla yararlanabilmeli, olabildiğince uzun süre kendi ortamında yaşayabilmeli, yeterli gelire sahip olmalı ve güvenli bir çevrede yaşayabilmeli, kapasite ve ilgi alanına göre hizmet verebilmeli, işgücüne katılabilmeli, bilgi ve deneyimlerini genç kuşaklara aktarabilmek için  kendi ile ilgili politikaların saptanmasında aktif rol alabilmelidir. Üretken yaşlılığın yolu, sağlıklı yaşlanmadan geçer. Oysa Dünya Sağlık Örgütü'nün 1998 Sağlık Raporu'ndaki verilere göre Türkiye'de her yüz kişiden 38'i 50 yaşına varmadan ölmektedir. Sağlık hizmetlerine ulaşabilirlik, sağlık güvencesine kavuşabilme, mevcut sağlık hizmetlerinin nicelik ve niteliğinin artırılması, yataklı ve temel koruyucu sağlık hizmetlerinin tatmin edici bir düzeye ulaşması, doğal olarak hem yaşam süresini uzatacak, hem de yaşam kalitesini artıracaktır. Dünyada yaşlılığın geleceği. Nüfusun küresel olarak yaşlanması, yaşam beklentisindeki büyük kazanımları yansıtmaktadır. Bu sonuç özellikle bebek ve çocuk ölümlerindeki çarpıcı azalmalar, genel olarak sosyoekonomik kalkınma, daha iyi beslenme, enfeksiyonlarla baş edebilme, sağlık teknolojilerindeki ilerlemeye bağlanabilir. Nüfusun yaşlanma eğilimi hem bir olanak hem de zorlu görevler yaratmaktadır. Yaşlıların son dönemlerindeki sağlığı bir toplumun esenliğinin önemli bir göstergesidir. Yarım yüzyıl önce dünyadaki insanların çoğu 50 yaşından önce ölmekteydi. Bugün ise 65 yaş üstü toplam nüfus ayda 750.000 artmaktadır. 2025 yılında dünyadaki yaşlı insan sayısının 800 milyonu aşacağı tahmin ediliyor. 2030 yılında ABD'de toplam  nüfusun %20'sinin yaşlı olması beklenmekte. Önümüzdeki 25 yılda 65 yaş üstü grup %88 oranında artarken, çalışan nüfus %45 artacaktır. Bu durum giderek azalan bir nüfus katmanının, giderek artan bir nüfusa bakması anlamına gelmektedir. Yaşlılığın etkileri aile yaşamından yaşam düzenlemelerine, istihdamdan sağlık hizmetlerine, emeklilik sistemlerinden ekonominin dengelerine kadar geniş bir alana yansımaktadır. Geleneksel olarak yaşlıların bakımını aileler üstlenmiştir. Oysa günümüzün yetişkinleri daha iyi bakabilmek için az çocuk yapmakta, büyüyen çocuklar da ailelerinden uzak yerlerde yaşamaktadırlar. Endüstrileşmiş, kentleşmiş toplumların yaşam tarzı geniş aileyi çözmüş, yaşlıların gençlerle birlikte yaşama olgusu kaybolmuştur. Ortaya çıkan açığın kapatılması için kamunun müdahalesi gerekmektedir. Maden suyu asitli midir? Halk arasında "asitli" denilen içeceklerden aslında kastedilen, içeceğin içindeki karbondioksit gazıdır. Karbondioksit gazı dilimiz ile temas ettiğinde geçici olarak tat algılayıcılarını uyuşturduğu için, içimi kolaylaştırmaktadır. Gazlı içecek üretiminde, çok özel proseslerle ve yüzde 99.99 saflıkta üretilen, gıda imalatı için özel karbondioksit gazı kullanılır. Zengin ülkelerde bile yaşlı ve güçsüz durumda olanların çoğunluğu, gereksinim duydukları bakım için gereken masrafların ancak çok küçük bölümünü kendileri karşılayabilmektedirler. Kamu harcamalarının azaltılması eğilimi önümüzdeki yıllarda yaşlıların bakım-sağlık sorunlarının daha da derinleşeceğinin ipuçları olabilir. Yaşlılık, engellerin artması ve başkalarına daha fazla bağımlılaşma anlamına gelir. Bir insan yıkanma, giyinme, beslenme için bir başkasının yardımına ihtiyaç duyuyorsa bağımlılık söz konusudur. Yaşlıların çoğu sonunda böyle bir desteğe ihtiyaç duymaktadır. Bu tip bir desteğin maliyeti yaşlıların ya da ailelerinin çok azı tarafından karşılanabilmektedir. Sorun bu destek hizmetinin maliyetinin kim tarafından üstlenileceğidir? Daha fazla vergilendirme siyasal açıdan tercih edilmemektedir. Bu nedenle bir çok gelişmiş ülke alternatif arayışlar içine girmiştir ve çözüm olarak özel sektörle birlikte kamu tarafından finanse edilen sigorta sistemleri geliştirilmeye çalışılmaktadır. Sanayileşmiş ülkelerde, 20. yüzyılın ikinci yarısında insanların çoğu kendilerine devlet tarafından verilecek emekli aylıklarının ve sosyal güvenlik hizmetlerinin yeterli olacağını düşünerek emekli oldular. Şimdi bu tür beklentiler kişiler, işverenler ve hükümetler tarafından temelden değiştirilmektedir. Artık insanlar daha fazla tasarruf ve yatırım yaparak, çalışma sürelerini daha fazla uzatarak yaşlılık dönemine maddi olarak hazırlıklı girmek eğilimindeler.
8 Gelip geçici bir hâl değil de bir karakter oluveren mutluluk, bize yaşam boyu destek oluverecek bir güçtür. Yanılır mıyız mutluluk konusunda? Zaman zaman. Neyin mutluluk, neyin mutsuzluk olduğunu anlamak, hangilerinin mutluluk karakterine (ahlâk karakteridir!) uygun olduğunu önceden söyleyebilmenin zorlukları var. Bize mutluluk gibi görünen, öteki insanların mutsuzluğu olabilir. Oysa, dünyadaki sorunları ele almanın, tavır koymanın, gerçekliğe yönelmenin, kimi eylemlerin çekirdeğini taşıyan bizim karakterimizdir. Karakterimiz mutluluk karakteri ise gelip geçici mutsuzluklarımızı görmezden geliriz, onları simyacı gibi mutluluğa dönüştürmeye çalışırız. Siz kendinizi "mutlu", "karakterli" biri olarak görüyorsanız; kendinizle barışık, geleceğe ilişkin tasarımlar taşıyan bu karakterinizle dünyanın zorluklarıyla baş etmeyi biliyorsunuz demektir. Bu yazıyı elbette kendini sorgulayan bir mutsuz, bir ahlâksız yazdı. Anneciğim, o ben değilim! Eğitim Portalı hiç bir şekilde kâr amacı gütmeden başta üniversite sınavına hazırlanan öğrencilere destek olmak üzere her konuda sizlere bir nebze olsun yardım edebilmeyi amaçlıyor. Kesinlikle her derdinize deva olmak gibi bir amacımız da yok. Sadece sıkılmadan çalışabilmenizi ve başarılı olmanızı amaçlıyoruz. Tedaviden sorumlu olacak doktorun "tanı" ile ilgili kuşkuya katılması veya bu kuşkuyu gidermek için diğer yöntemlerin yetersiz kalması durumunda "konsültasyon" istenir. Bu istek, sorumlu doktor tarafından ilgili patoloğa iletilir. Patoloğun tanıda ısrarlı olması durumunda; aynı kurumda görevli bir başka patoloji uzmanına danışılabileceği gibi, başka bir kuruma da başvurulabilir. Konsültasyonun kim ile yapılacağı konusunda mutlaka tanı koyan patoloğun görüşü alınmalıdır. Çünkü, söz konusu hastalığın tanısı konusunda hangi patologların daha bilgili, deneyimli olduklarını en iyi bilen genellikle ilk tanıyı koyan patologdur. (Her zaman rapora yansıtılmasa da, patologlar, seyrek görülen hastalıkları rapor etmeden önce genellikle kendi meslektaşlarına danışırlar). Kulaktan dolma bilgilerle yapılacak bir konsültasyon, işleri daha da karıştırabilir ve hastanın zarar görmesine neden olabilir. Unu eleyin, yumurta sarıları, tuz ve su ilave edip katı bir hamur yoğurun. Yirmi beş dakika dinlendirdikten sonra, altına üstüne un serpip oklavayla, orta incelikte bir yufka açın. Serin bir yerde, yirmi dakika bırakıp biraz kurumasını sağlayın. Önce 5-6 cm genişliğinde şeritler halinde kesin, sonra üst üste koyup bilezik eninde dilimleyip, kaynar ve tuzlu suda yirmi dakika pişirin. Pişirme işlemi bitince, üzerine soğuk su döküp süzgece boşaltarak suyunu süzün. Servis tabağına alıp üzerine erimiş yağ gezdirin ve biraz peynir serperek, sıcak servis yapın. Sağlıklı bir hayatın şartlarından biri de, vücuda ihtiyacı olan mineralleri temin etmek. İnsan vücudu, fonksiyonlarını doğru bir şekilde yerine getirebilmek için 80'den fazla mineral kullanıyor. Nasıl ki karalardan okyanusa doğru akan deniz suları bu esnada birçok zehirli maddeyi tesirsiz hale getiriyor, insanın dolaşım sistemindeki mineraller de benzer şekilde faaliyet gösteriyor. Hücreler, sağlıklı olabilmeleri ve fonksiyonlarını yerine getirebilmeleri için minerallere ihtiyaç duyuyor. Vücudun dengesi için çok önemli olan minerallerin eksikliği, dengenin bozulmasına sebep oluyor. Peki vücut, mineral eksikliğini nasıl tamamlayacak? Hangi mineralleri hangi gıdalardan alacak? Ne yazık ki bugün yediğimiz besinlerin büyük bölümü bu minerallerden yoksun. Zira yıllar boyu aynı topraklarda aynı cins ürünler yetiştirildiği için, bu topraklar artık mineral bakımından eskisi kadar zengin değil. Vücudumuz için gerekli mineralleri almak için geriye tek kaynak kalıyor, o da maden suyu... Çözünmüş halde mineral ve gaz ihtiva eden kaynak sularına 'maden suyu' adı veriliyor. Batıda her geçen gün maden suyu tüketimi artış gösteriyor. Avrupa'da kişi başına yıllık maden suyu tüketimi 24 litre civarında. Türkiye'de ise bu rakam henüz sadece 2.2 litre. Sağlıklı bir hayat sürdürmede önemli rol oynayan maden suyu tüketimiyle ilgili ne kadar bilgi sahibisiniz? İşte, maden suyu hakkında 'doğru' bildiğiniz 'yanlışlar' ve 'yanlış' bildiğiniz 'doğrular'... Maden suyuyla soda arasında ne fark vardır? Maden suyu, ihtiva ettiği tüm mineraller ve karbondioksit gazıyla birlikte, yeraltındaki çatlaklardan yol bularak yeryüzüne çıkar ve tamamen doğaldır. Soda ise, su ve sudan yapılan içeceklere üretim esnasında karbondioksit gazı basılmasıyla elde edilen tamamen "soda" olan bir içecektir. Günde ne kadar maden suyu tüketebiliriz? Doğal suların ihtiva ettiği zengin mineraller, vücudumuzda vitaminlerin fonksiyonlarına yardımcı olur. Muhtevasındaki zengin kalsiyum ve florür gibi mineraller dolayısıyla özellikle çocuklar, bayanlar ve yaşlıların daha fazla maden suyu içmeleri gerekir. Uzmanlar, günde en az 2 litre civarında su ve maden suyu gibi "yararlı sıvı" tüketilmesini tavsiye ediyor. Maden suyu cilde yararlı mıdır? Maden suyunun ihtiva ettiği zengin mineraller, vücudumuzun birçok bölgesine olduğu gibi cilde de yararlıdır. Hatta piyasada, sprey şişelerine doldurulmuş ve yüze püskürtülerek kullanılan maden suları satılır. Maden suyu böbrek taşı yapar mı? Böbrek taşlarının oluşumunda ana sebep, yetersiz miktarda sıvı tüketimidir. Başka bir ifadeyle, hayatı boyunca yeterli ve düzenli miktarlarda su ve maden suyu tüketmeyen insanlarda böbrek taşı oluşumu hızla meydana gelir. Bu duruma gelmiş ve böbreklerinde taş oluşmuş insanların maden suyu tüketmeleri tavsiye edilmez; ancak esas olan düzenli ve yeterli miktarlarda su ve maden suyu tüketerek vücudumuzu bu gibi etkenlerden korumaktır. Avrupa'da ve Türkiye'de kişi başına yıllık maden suyu tüketimi ne kadar? Avrupa'da kişi başına yılda 24 litre maden suyu tüketilirken, bu rakam Türkiye'de 3 litrenin altında. Ülkemiz aslında Avrupa'nın doğal mineralli sular açısından en zengin coğrafyasına sahip; ancak yıllık 65 milyon litre olan bu kaynağın sadece yüzde 1'i şişeleniyor, yüzde 99'u boşa akıyor. Süt ve süt ürünleri tüketiminde de Avrupa ile aramızda benzer oranlar olduğu için, neticede ulusal beslenme kültürüyle bağlantılı ilginç tablolar ortaya çıkıyor. Örneğin, bu beslenme kültürü sayesinde Avrupalı kemik erimesi gibi hastalıkları nadiren duyarken, Türkiye'de belirli yaş ve cinsiyet gruplarında kemik erimesi oranları yüzde 30'larda yaşanıyor. Bunun en önemli sebebi, hayat boyunca düzenli olarak tüketilen süt ve doğal suların miktarlarındaki, dolayısıyla bu yolla alınan kalsiyum takviyesindeki büyük farklılık. Maden suyu son kullanma tarihinden sonra bozulur mu? Maden suyu, kapağı açılmazsa kesinlikle bozulmaz. Ürünlere son kullanma tarihi konulmasının tek sebebi, dolumdan sonra belirli bir süre geçtiği zaman kapak ve ambalajdan dışarıya karbondioksit gazı kaçması ve azalmasıdır.
9 Düzenli maden suyu tüketimiyle bazı hastalıklar arasında bağlantı var mıdır? Maden suyunda zengin olarak bulunan minerallerden magnezyum, hücre içerisinde potasyumdan sonra en yoğun olarak bulunan katyondur. Hücre zarı, hücre içi ve hücre çekirdeğindeki birçok biyolojik olaylarda etkilidir ve kas ile sinirlerdeki elektrik uyarılarının iletilmesini sağlar. Kalp ve damar hastalıklarıyla çok ilgisi vardır. Enfarktüs geçiren insanlarda magnezyum düşüklüğü tespit edilmiştir. Damar sertliğine yol açan damarlardaki yağ ve kalsiyum birikmesi de magnezyum eksikliğinden oluşur. Sodyum, vücut sıvılarında en fazla bulunan elementtir ve sıvı dağılımıyla sıvı dengesinin düzenlenmesini sağlar. Ayrıca asit-baz dengesi ve sinir uyarılarının taşınması en önemli görevlerindendir. Kalsiyum, vücudumuzda en fazla bulunan elementtir. Kemik yapısının yanı sıra kas kasılmalarının düzenlenmesine, sinir uyarılarının taşınmasına, hücre zarlarında iyon değişimine, hormonların, sindirim enzimlerinin ve nörotransmitterlerin salgılanmasına yardımcı olur. Yaşla ilgili kemik kayıplarını ve kırılmalarını önler. Kalsiyum, sadece süt ve doğal sularda bulunur. İçerisinde kalori ve kolesterol olmadığı için maden suyu, kalsiyum açısından süte en iyi alternatif olmaktadır. Bikarbonat, sitrat, magnezyum, sodyum, flor ve kalsiyum, maden suyunda bulunan doğal dengeleriyle ürolojik hastalıkların seyri ve özellikle ameliyat sonrasında çok etkendir. Böbrek taşlarının tekrarlamasını önlemenin en kolay ve doğal yolu, maden suyunu bolca tüketmektir. Bikarbonatlı sular, alkali yapıları sayesinde mide asiditesini nötralize eder ve bu özelliği sebebiyle peptik ülser hastalığının tedavisinde önemli rol oynar. Yine fonksiyonel mide ve bağırsak hastalıklarında semptomları azaltıcı etkileri vardır. Kalsiyum ve magnezyum içeren sular, stres sonucu gelişen ishal gibi şikayetleri önlemede de etkili olur. Sülfatlı sular ise safra salgılarını ve akımlarını artırır. Kalsiyum zengini doğal mineralli sular, menopoz döneminde kadınlarda ve ileri yaşlarda erkeklerde kemik erimesinin önlenmesi ve tedavisinde yeterli kalsiyum desteği sağlanmasında önemli bir seçenektir. Kış mevsimi boyunca yeterli havalandırılmayan ofisler, sürekli yanan kaloriferler, çalışan klimalar, bilgisayarlar gözün en büyük düşmanı. Özellikle bilgisayarları yoğun olarak kullanan bankacılar, gazeteciler, grafikerler, borsacılar, öğretmenler, öğrenciler göz kuruluğu riski ile karşı karşıya kalıyorlar. Günlerden bir gün bir adam için toplumun sağlığı açısından endişelenmiştik